Header Ads

Babil Yaratılış destanı / Enuma Eliş -1

Babil Yaratılış destanı / Enuma Eliş -1


Başlangıçta sadece su ve onun üzerinde salınıp duran sis mevcuttu. Baba Apsu ortaya çıktı ve tatlı suların efendisi oldu, Ana Tiamat ortaya çıktı, tuzlu suları yönetti ve her iki su birlikte aktılar. Onların oğlu Mummu, suları kaplayan sislerin içindeydi* Ne yukarıdaki gökler ne de yeryüzü henüz ortaya çıkmamıştı. Suların üstünde henüz ne bataklık ne de otlak araziler vardı. Ve henüz kamışlardan örülmüş barınaklar yapılmamıştı.

Daha sonra, Apsu'nun tatlı, Tiamat'ın tuzlu sularının içinde Anşar ve Kişar şekillenmiş ve sulardan dışarı çıkmışlardı. Zamanı gelince, Anşar ve Kişar, göklerin tanrısı olan Anu'nun ana babası oldular. Buna karşılık Anu, Ea'nın babası oldu. Onlardan daha akıllı, daha anlayışlı ve güçlü olduğundan, sihir kullanmada çok yetenekli olduğundan, Ea, hem babasını hem de büyükbabasını geçti. Yeryüzü tanrısı oldu, büyük tanrılar arasında rakibi yoktu.

Genç tanrılar bir araya geldiler ve çok güzel zamanlar geçirdiler. O kadar başına buyruk idiler ki bu, Tiamat'ı rahatsız etti ve taşkınlıkları onu gücendirdi. Zaman geçtikçe Ana Tanrıça onların davranışlarından nefret etmeye başladı, fakat onlara nasıl davranması gerektiğini de bilemedi. Apsu'dan onlarla konuşmasını istedi, fakat genç tanrılar Apsu'yu dikkate almadılar.

Apsu, Tiamat ve Mummu, sorunu tartışmak için bir araya geldiler. Apsu şöyle konuştu: "Tanrıların davranışlarına tahammül edemiyorum! Gece ve gündüz hiç durmadan yaygara yapıyorlar ve hiç uyuyamıyorum. Umutsuzca huzura ve sessizliğe ihtiyacım var. Eğer benim ricalarımı dinlemezlerse, gürültülerini, yapabileceğim tek şekilde, yani onları yok ederek durdurmak zorunda kalacağım”.

Kocasının sözleri Tiamat'ı sinirlendirmişti, şöyle yanıt verdi: "Apsu neler hissettiğini çok iyi anlıyorum. Biliyorsun ben de aynı sorundan yakınmıştım. Ama yine de senin çözümün çok zalimce! Kendi yarattığımız çocukları mı yok edeceğiz? Davranışları kaba ve oyunları çok can sıkıcı, fakat yine de anlayışlı olmayı denemeliyiz."

Mummu, Apsu'yu destekledi ve "Tiamat'ın bu konudaki fikirlerini dikkate almamanızı öneriyorum" diye tavsiyede bulundu. "Planınızı uygulayın ve otoritenize karşı geldikleri için tanrıları yok edin. Gece ve gündüz, emirlerinize karşı itaatsizlik ediyorlar ve davranışları sizde huzur bırakmıyor”. Mummu'nun düşüncesini duyduğu zaman, kafasındaki şeytani planı beğendiği için, Apsu'nun yüzü şevkle doldu.

Genç tanrılar, Apsu ve Mummu'nun kendilerine karşı olan komplosunu çabucak öğrendiler. Haberi ilk duyduklarında ağladılar, daha sonra kaderlerine karşı gelmenin bir yolunu bulamamanın çaresizliğiyle sustular.

Ancak tanrıların en akıllısı, en zekisi ve en hünerlisi olan Ea, Apsu ve Mummu'nun planlarını bozmanın bir yolunu buldu. Önce tanrıları koruyacak büyülü bir daire oluşturdu ve onları güvenli bir şekilde içine yerleştirdi. Sonra Apsu'nun derin sularına doğru, onu derin bir uykuya daldıracak, Mummu'yu da güçsüz bırakacak bir büyü okudu.

Daha sonra Ea, Apsu'yu zincirlerle bağladı, başındaki tacı ve ışık halkasını aldı ve kendi başına yerleştirdi, Krallık simgelerini aldıktan sonra Apsu'yu öldürdü. Sonra da Mummu'nun burnunun içinden geçirilmiş bir iple, onu, her istediği yere çekip götürecek şekilde bağladı.

Düşmanlarının üstesinden gelince Ea, Apsu'nun ve onun emrindeki tatlı suların üzerine yerleşti. Orada, suların derinliklerinde karısı Damkina ile huzur içinde yaşadı. Görkemli evi, kaderlerin evi haline gelirken, kutsal odası da talihin odası olmuştu.

Nihayet Ea ve Damkina, bütün tanrıların en yeteneklisi ve akıllısı olan Marduk'un ana babası oldular. Tam bir yetişkin olarak doğmuş olsa da, tanrıçalar doğduğu günden itibaren Marduk'u beslediler ve onu korku veren bir görüntüye büründürdüler. En baştan beri Marduk, doğal bir önder görüntüsündeydi ve Ea, oğlunu görür görmez baba yüreği memnuniyetle doldu. Ea, Marduk'u, görünüş ve güç bakımından diğer bütün tanrılardan üstün olacak şekilde çifte tanrı yaptı. Marduk'un yüzündeki ışıklar saçan dört adet göz her şeyi görmesini sağlıyor ve dört adet geniş kulak her şeyi duymasına yardımcı oluyordu. Marduk dudaklarım ne zaman oynatsa ağzından ateşler saçılıyordu.

Ea, "Oğlumuz göklerin güneşidir" diye bağırıyordu. Gerçekten de Marduk'un başındaki on tane tanrı halesi öylesine parıldıyordu ki, ışınların parlaklığı korkunç bir görüntü oluşturuyor, kendisine bakanlara dehşet kadar huşu da veriyordu.

Bu arada Anu kuzey, güney, doğu ve batı rüzgârlarını yarattı ve bu şiddetli rüzgârlar, Tiamat'ın sularını şiddetle karıştırdı. Bazı tanrılar bu fırtınalardan acı çekip huzur bulamayınca, kalplerinde kötülük duygulan oluştu.

Kingu'nun önderliğinde annelerine şöyle dediler: "Ea ve ona yardım eden tanrılar, babamız Apsu'yu öldürdüğünde, sen onlara bunu yapmaları için izin verdin. Şimdi de Anu seni rahatsız eden ve bizi hiç uyutmayan bu korkunç rüzgârları yarattı ve sen yine ona izin verdin. Uykusuzluktan gözlerimiz yorgun düştü. Hiçbir şey yapmadığına göre, görünen o ki bizleri sevmiyorsun! Biraz o tanrıların yok ettiği kocanı ve Mummu'yu düşün! Tamamen yalnız kaldın. Neden kendine gelmiyor ve onlara saldırarak Apsu ve Mummu'nun intikamını almıyorsun? Biz seni destekleyeceğiz."

Tiamat bu cesaret verici sözleri duymaktan çok memnun olmuştu. "Bana iyi bir öğütte bulundunuz" diye yanıt verdi. "Bize yardım etmeleri için canavarlar yaratacağım ve o tanrılara karşı savaşacağız." İsyankâr tanrılar şimdi kızgınlıklarını ifade etmek için kendilerini özgür hissetmişlerdi. Ayaklanmalarını planlamak için gece gündüz bir araya gelerek görüştüler.

Bu arada Tiamat yenilmez silahlar olarak canavar yılanları yarattı. Gövdelerini kan yerine zehirle doldurdu ve onlara keskin, uzun zehir dişleri verdi. Çok korkunç ejderhalar yarattı ve bakanların dehşetten ölmeleri için, tıpkı tanrılar gibi onların da başına ışık haleleri taktı. Yılanlar bir kez ayağa kalktı mı kimse onlara karşı ayakta duramazdı. Toplam on bir canavar yarattı: Engerek yılanı, ejderha, sfenks, büyük aslan, çılgın köpek, akrep adam, üç güçlü fırtına canavarı, yusufçuk böceği ve kentaur.

Sonra Kingu'yu, isyankâr tanrıların ve canavarların başına kumandan olarak seçti. Ona "Sana büyü yaptım Kingu" dedi. "Sana topluluktaki bütün tanrılara öğüt verme gücü verdim. Sen şimdi üstünlerin efendisi ve benim tek arkadaşımsın. Emirlerin ebedi ve sözlerin daim olacaktır." Sonra da Kingu'nun göğsüne Kader Tabletini astı.

Böylelikle Tiamat, Apsu'nun intikamını almak için, kendi çocuklarına karşı savaşmak üzere hazırlandı. Hiçbir şeyden korkmayan canavarlar onun çevresinde toplandılar ve yanında yürüdüler. Öfkeliydiler ve savaşa hazırdılar. Tiamat "Zehriniz düşmanlarınızın üstesinden gelsin" diye bağırdı.

Ea, Tiamat ve Kingu'nun tanrılara karşı isyan hazırlıklarını duyar duymaz büyükbabası Anşar'a gitti ve onu savaş hazırlıkları konusunda uyardı. Anşar oldukça kaygılandı: "Ea, Apsu' yu öldürdün, şimdi de Tiamatın kuvvetlerinin önünde yürüyen Kingu'yu öldürmelisin."

Ea, büyükbabasını hoşnut edebilmek için elinden geleni yaptı. Ancak Tiamat'ı ve kuvvetlerini görür görmez, kalbi dehşetle doldu ve onları karşılayacak cesareti kendinde bulamadı. Korkaklığından utanarak geri çekildi ve Anşar'a döndü. "Tiamat, Kingu ve Tiamatın canavar yılanları asla büyülerime karşılık vermeyecekler" diye bağırdı, "onlar benden çok daha güçlüler."

Bunun üzerine Anşar Anu'ya döndü ve "Sen hem cesur hem de güçlüsün. Tiamat'a karşı çık. Eminim ki Kingu'nun saldırısına karşı koyabilirsin" dedi.

Anu babasının emrine itaat etti ve Tiamat'a karşı yola çıktı. Ama onun dehşetli güçlerini görünce, o da karşı koyacak cesareti gösteremedi. Ea gibi, Anu da utanç içinde geri döndü. "İsteklerinizi yerine getirecek kadar güçlü değilim" diye itirafta bulundu.
Anşar, Anu ve Ea sessizlik içinde oturdular. "Hiçbir tanrı Tiamat ve kuvvetlerine karşı savaşamaz ve hayatta kalamaz" diye düşündüler.

En sonunda Anşar neşeyle bağırdı, "Kahraman Marduk intikamımızı alacaktır. O çok güçlü ve savaşta çok büyüktür. Ea, oğlunu getir."

Marduk onların huzuruna çıktığında, "Kaygılanmayın, ben kalbinizin isteklerini yerine getirebilirim. Her şeyden önce, size karşı gelen bir erkek değil. Tiamat, tüm silahlarına rağmen bir kadın! Öyleyse tanrıların babası, neşelen ve mutlu ol. Yakında Tiamatın boynunu ayaklarının altına alabileceksin."

Anşar şöyle yanıt verdi: "Oğlum! Sen tanrıların en akıllısısın, Tiamat'ı kutsal sözcüklerinle sakinleştir. Fırtına arabanı al ve hemen git Kingu ve Tiamat'ın canavar yılanları seni durduramayacaklardır. Yoket onları!"

Marduk, Anşar'ın sözlerini duymaktan çok mutlu oldu. "Anşar, eğer intikamınızı alacak, Tiamat'ı yenecek ve tanrıların hayatım kurtaracaksam, bütün tanrıları meclise çağır ve üstün kaderimi ilan et! Kaderleri benim sözlerim tayin etsin. Yarattığım her şeyin daim olmasını sağla. Emirlerim ebedi kalsın ve sözlerim daima yaşasın!"

Anşar, danışmanını yanına çağırdı ve şöyle dedi: "Bütün tannlara Tiamat'ın bize karşı olan isyanından söz et ve onlara, Ea ve Anu'nun başarısızlığa uğradığı yerde Marduk'un nasıl başarılı olacağını anlat Onlara burada toplanmalarını söyle. İyi şarap ve ekmekle kendimize bir ziyafet çektikten sonra, intikamcımız Marduk'un kaderine karar vereceğiz.”

Böylece tanrılar mecliste görüştüler ve Marduk'u yücelttiler. Önce ona, üzerinde oturarak başkanlık yapacağı soylu bir taht inşa ettiler. Sonra "Sen Marduk, sen yüce tanrıların en önemlisisin. Senin yönetiminin rakibi yoktur ve gökyüzü tanrısı Anu'nun otoritesine sahipsin. Bugünden itibaren mecliste toplandığımızda, senin sözlerin en üstün olacaktır. Senin kararların ebedi olacaktır. Tanrılar arasında hiçbiri senin hükmüne karşı gelmeyecek. Sana tüm evrenin krallığını bağışlıyoruz. Yücelme veya alçalma, yaratma veya yok etme senin elinde olacak" dediler…

…… devamı …………….

Sümer – Mısır bağlantısı

Sümer – Mısır bağlantısı Gebel el-Arak hançeri Paris’teki Louvre müzesi, 1916 yılında Hamamat vadisinin batısındaki Gebel el-Arak köyünde...

Tema resimleri 4x6 tarafından tasarlanmıştır. Blogger tarafından desteklenmektedir.