Header Ads

Gizemli Sabii kitabı Ginza, DİNANUKHT bölümü -miraç

Gizemli Sabii kitabı Ginza, DİNANUKHT bölümü -miraç



(Dinanukht, yarı insan yarı kitap olan bir İlah'tı.
Dünyaların arasındaki sularda oturuyordu ve "kendini okuyordu")

Büyük Hayat adına bir günah bağışlayıcı, benim ve karımın nasibi olacak.

Suların arasında oturuyorum. Ben hâkim, müfessir Dinanukht’um; sarayında efendinin bulunmadığı, yüksek saraylarında ve alçak konaklarında hiçbir yaşlının bulunmadığı cesur, gururlu, güçlü, ilahların mürekkeple yazılan kitabıyım. Bu kitaplarım ellerimde duruyor ve düşünce kitabım kollarımda duruyor. Yeni kitaplarımı okuyorum ve eskileri öğretmeye çalışıyorum. Geçmişi, bugünü ve geleceği düşünüyorum, tanıyorum ve öğreniyorum.

Küçük Disai (Yarı kitap, yarı ifrit olan bir varlık; kişileştirilmiş bir doküman) oraya geldi ve önüme düştü. Onu açtım ve okudum. O küçük, fakat sözleri büyüktür ve kuvvetli sözler ondan doğar. Yukarı Abaddanlar ( (abdana, abdania): Yeryüzü âleminin nihai noktası; yalnızlık mekânı)' da aradı ve şöyle dedi:
"Ezelden beri var olan bir Hayat vardır, başlangıçtan beri var olan bir Kuşta (İman, doğru inanç, doğru yol)vardır. İhtişam (parlaklık) vardır, ışık vardır. Ölüm vardır, hayat vardır; karanlık vardır, ışık vardır.
Yanılgı vardır, hakikat vardır; yıkım vardır, yapım vardır. Vurgun vardır, şifa vardır. Gök ve yerin yapıcısından daha önce ve daha evvel olan yüce bir zat vardır."

Dinanukht şöyle dedi: "Küçük Disai'den öğrenmek istedim ve şöyle dedim: "Ezelden beri var olan Hayat nerede, başlangıçtan beri var olan Kuşta nerede? İhtişam nerede, ışık nerede? Yanılgı nerede, hakikat nerede? Yıkım nerede, yapım nerede? Vurgun nerede, şifa nerede? Yer ve göğün yapıcısından daha önce ve daha evvel olan bu yüce zat nerede?" Sonra küçük Disai'yi tuttum ve ateşte yaktım. Suların arasında oturuyorum. Ben hakim, müfessir Dinanukht'um; güçlü, gururlu, faziletli, evinde hiçbir efendinin bulunmadığı, aşağı konaklarında ve yukarı saraylarında daha yaşlının bulunmadığı, ilahların mürekkeple yazılmış kitabıyım. Bu kitaplarım ellerimde ve düşünce kitabım kollarımda duruyor. Yeni kitaplarımı okuyorum ve eskileri öğretmeye çalışıyorum. Geçmişi, bugünü ve geleceği düşünüyorum, tanıyorum ve öğreniyorum.

Küçük Disai oraya geldi ve önüme düştü. Onu açtım ve okudum. O küçük, fakat sözleri büyüktür ve kuvvetli sözler ondan doğar. Yukarı Abaddânlar da aradı ve şöyle dedi:
"Ezelden beri var olan bir Hayat vardır, başlangıçtan beri var olan bir Kuşta vardır. İhtişam vardır, ışık vardır. Ölüm vardır, hayat vardır. Karanlık vardır, ışık vardır. Yanılgı vardır, hakikat vardır. Yıkım vardır, yapım vardır. Yer ve göğün yapıcısından daha önce ve daha evvel olan yüce bir zat vardır."

Dinanukht şöyle dedi: "Küçük Disai'den öğrenmek istedim ve şöyle dedim: "Ezelden beri var olan Hayat nerede, başlangıçtan beri var olan Kuşta nerede? İhtişam nerede, ışık nerede? Ölüm nerede, hayat nerede? Karanlık nerede, ışık nerede? Yanılgı nerede, hakikat nerede? Yıkım nerede. Yapım nerede? Vurgun nerede, şifa nerede? Yer ve göğün yapıcısından daha önce ve daha evvel var olan bu yüce zat nerede?" Sonra küçük Disai'ı tuttum ve suya batırdım.

Suların arasında oturuyorum. ...Yukarda Abaddanlar da aradı ve şöyle dedi:... Yer ve göğün yapıcısından daha önce ve daha evvel olan bu yüce zat nerede ?"

Sonra küçük Disai'ı tuttum, sabahın gölgesinden akşamın kızıllığına kadar önümde bıraktım.

Oraya Kutsal Ruh Ewrath(Sâbiî teolojisinde bir çeşit kötü varlık olarak kabul edilen Ruha'ya verilen bir isim) geldi, benim Şkîna'ma(Yer, bölge, ilâhî mekân, semavî yerleşim alanı) girdi ve bana şöyle dedi: "Dinanukht orada niçin yatıyorsun? Uyku niçin hoşuna gidiyor? Ben ezelden beri var olan Hayatım, başlangıçtan beri var olan Kuşta'yım. Ben ihtişamım, ben ışığım. Ben ölümüm, ben hayatım. Ben karanlığım, ben ışığım. Ben yanılgıyım, ben hakikatim. Ben yıkımım, ben yapımım. Ben vurgunum, ben şifayım. Ben yer ve göğün yapıcısından daha önce ve daha evvel var olan yüce kişiyim. Krallar arasında hiçbir çağdaşım yoktur ve benim hükümranlığımda başka bir taç yoktur. Karanlığın sisli bulutlarında bana bir haber verebilecek hiçbir kimse yoktur."

Oraya Din Mlikh-Uthra geldi. Dinanukht'un vücuduna doğru adımım attı ve onu vücudunun dışına çıkardı. Rüzgârlar, rüzgârlar Dinanukht'u alın, fırtınalar, fırtınalar onu alıp götürün, merdivenler, merdivenler onu yükseklere taşıyın ve onu basamakların üzerine çıkarın. Onu yükseklere götürdüler ve onu karanlığın Hükümranı, yerin büyük örsü Nbaz-Hailâ'nın(Ruhların cesetten ayrıldıklarında geçmek zorunda olduklan gözetim evlerinden (yedi gezegen) birisinin muhafızı) gözetim evine koydular. Onun tahtı Tibil (yeryüzü) ayrımına konmuştu; ayaklan aşağı Abaddân'ın üzerinde durup, elbisesinin etekleri bütün denizleri yalıyordu (örtüyordu). Binlercesi [önünde durur] ve on binlerce ilah ona hizmet eder. O (Dinanukht) şöyle dedi: "Ona baktığımda kendi kendime, önünde eğilmeliyim ve vücudumu uzatıp rükû etmeli ve onu övmeliyim, dedim." Ancak bana refakat eden Din Mlikh Uthra beni bırakmadı ve şöyle dedi: 'Dinanukht, büyük Hayat ve büyük ilk atanın evi senin önündeyken, sen kimin önünde eğilmek istiyorsun, kime vücudunu uzatıp rükû etmek ve övmek istiyorsun?’

Rüzgârlar, rüzgârlar Dinanukht'u alın, fırtınalar, fırtınalar onu alıp götürün, merdivenler, merdivenler onu yükseklere taşıyın ve basamaklar üzerine çıkarın. Onu yükseğe götürdüler ve onu hızlı, cesur, kuvvetin, öfke ve tahribatın kralı Zan-Hazazban'ın(Bir ifrit; gözetim evlerinden birinin koruyucusu) gözetim evine koydular. Onun tahtı göğün kapısına yerleştirilmiştir. Hırsıza "çal" der, ev sahibine ise "olduğu yerde durmasını" söyler. Hırsıza öldürmesinden dolayı ve efendiye zararından dolayı. Binlercesi önünde durur ve on bin kere on binlerce ilah ona hizmet eder. Ona baktığımda önünde eğilmek, rükû etmek ve onu övmek istedim. Fakat bana refakat eden Din Mlikh Uthra beni bırakmadı ve bana "Ey Dinanukht, büyük ilk Hayat'ın ve büyük ilk atanın evi senin önündeyken, sen kimin önünde eğilmek, rükû etmek ve kimi övmek istiyorsun?" dedi.

Rüzgârlar, rüzgârlar Dinanukht'u alın, fırtınalar, fırtınalar onu alıp götürün, merdivenler, merdivenler onu yükseklere taşıyın ve basamaklarda yükseltin. Onu yükseklere götürdüler ve nikâhsızların annesi Evvath-Rûhâ'nın, kutsalların, karanlığın, akrep zehrinin annesi Qananit(Ruha'ya verilen bir diğer isim) 'in gözetim evine koydular. Orada aslında asi olmayan yedi asil kadın ve bakire denmemesi gereken yedi bakire duruyordu. Göğüsleri açık ve cesetleri ayrıktı. Başlarında zina ve fahişelik tacı asılıydı. (Bunlar) Tanrıların kalbini ve insanoğullarının saadetlerini esir alıyorlar. Erkekleri gururlu bakışlarıyla, kadınları şehvetli kalple esir alıyorlar Önlerinde binlercesi duruyor ve on binlerce ilah onlara hizmet ediyor. Dinanukht şöyle dedi: "Onlara bakınca kendi kendime, önlerinde eğilmeli ve rükû edip onları övmeliyim" dedim. Ancak bana refakat eden Din Mlikh Uthra beni bırakmadı ve şöyle dedi: "Ey Dinanukht, büyük ilk Hayat'ın ve büyük ilk atanın evi senin önündeyken, sen kimin önünde eğilmek, rükû etmek ve kimi övmek istiyorsun?"

Rüzgârlar, rüzgârlar Dinanukht'u alın, fırtınalar, fırtınalar onu alıp götürün, merdivenler, merdivenler onu yükseklere çıkarın ve basamakların üzerine yükseltin. Onu yükseklere bıraktılar ve Adam Himûn'un (Gözetim evlerinden birinin muhafızı) gözetim evine koydular. Binlercesi onun önünde duruyor ve on binlerce ilah ona hizmet ediyor. Onu gördüğümde kendi kendime, önünde eğilmek, rükû etmek ve onu övmek isterdim, dedim. Fakat bana refakat eden Din Mlikh Uthra şöyle dedi: "Ey Dinanukht, büyük ilk Hayat'ın ve ilk atanın evi senin önündeyken, sen kimin önünde eğilmek, rükû etmek ve kimi övmek istiyorsun?"

Rüzgârlar, rüzgârlar Dinanukht'u alın, fırtınalar, fırtınalar onu alıp götürün, merdivenler, merdivenler onu yükseklere taşıyın ve basamakların üzerine çıkarın. Onu yükseklere götürdüler ve ihtişamla örtülü, ışıkla ayrılmış Ptahil'in(Maddi âlemin ve insanın yaratıcısı olan demiurg ya da yaratıcı tanrı) gözetim evine koydular. Onu Hayat arkasına almıştır. Başı su köpüğünden daha beyaz, sakalı beyaz yün topağından daha beyazdır. O şöyle dedi: Gücümle ev yaptım, mucizelerimle saray inşa ettim. Dünyaların hesaplarını yapmaları için ayı verdim. İnsanoğullanna hizmet için güneşi verdim. Eliyle hiçbir şey yapmayan ancak ağzıyla övülen faziletli.

Rüzgârlar, rüzgârlar Dinanukht'u alın; fırtınalar fırtınalar onu alıp götürün. Merdivenler merdivenler onu yukarılara taşıyın ve onu (semavî) basamaklarda yükseltin. Onlar onu göklere yükselttiler ve onu yaşlı, yüce, gizli ve korunmuş Abatur(Bir ışık varlığı)'un gözetim evine koydular. Oraya baktım ve orada binlerce ayakta duran kişiler ve on binlerce oturan kişiler gördüm. Onların hepsi pırıl pırıl giyinmişlerdi ve ışıkla örtülüydüler. Onların başlarına zafer tacı konmuştu. Onlar huzur tahtları üzerinde oturmuş, gizli (kutsal) dualar ve ilahiler okuyor, ibadetle meşgul oluyorlardı. Baktım ve orada binlerce taht kurulu olduğunu gördüm. Saf ışık türbanları ve nur elbiseleri onların üzerine yayılmış ve sarılmıştı. Dinanukht şöyle dedi: "Her bir gözetim evinde korku ve dehşet içindeydim; onlar beni korkuttular." Bunun üzerine Din Milik Uthra ona, "Ey Dinanukht! Ben seni ölümün yedi gözetim evinde gezdirdim. Sen onların sekizincisinin önünde korku ve dehşete kapıldın. Burada ne gördün de dehşete düştün?" dedi. Dinanukht, Din Mlikh Uthra'ya şöyle dedi: "Ben orada binlercesinin ayakta dikildiğini ve on binlercesinin oturduğunu gördüm. Onların hepsi ihtişamla giyinmişlerdi ve nurla kaplıydılar. Başlarında zafer taçları vardı. Onlar sükûnet tahtlarına oturmuş, gizli dua ve ibadet kitaplarını okuyorlardı. Başlarında binlerce taçlar vardı ve ihtişam elbiseleri ve nurdan türbanlar giyinip kuşanmışlardı." O (Dinanukht) yine şöyle dedi: "Ben başlangıçtan itibaren var olan Hayat'ı ve menşe itibarıyla ilk olan Kuşta'yı gördüm." O yine şöyle dedi: "Ölümü ve hayatı gördüm, karanlığı ve ışığı gördüm, dalaleti ve hakikati gördüm, yıkımı ve yapımı gördüm, hastalığı ve şifayı gördüm. Menşe itibarıyla yeryüzü ve gökyüzünün yapıcısından daha eski olan Yaşlı Kişi'yi gördüm."

Bunun üzerine Din Mlikh Uthra, Dinanukht'a şöyle dedi: "Bu taçlar ruhlar için muhafaza ediliyor. Bu ruhların annesi ve babası henüz yoktur. Bin yıl sonra onlar anne ve babalarının zürriyetine düşecekler. Daha sonra onlar dünyaya gelecek ve üzerlerine et rengini giyecekler (ete bürünecekler). Onların örtüsü (dünyadaki müddetleri) tamamlandığında dünyayı terk edecekler. İhtişam elbiseleri ve yüce nuranî türbanlar giyinecekler. Huzur tahtları üzerinde oturacak, gizli (kutsal) ibadetler ifa edecek ve dualar, okuyacaklar."

Sonra Dinanukht, Din Milik Uthra'ya sordu: "Benim tacım hangisi?" Din Milik Uthra, Dinanukht'a "senin elbisen nur ve ihtişam elbisesidir ve senin türbanın büyük bir nurdur. Senin tacın yok olmayan ve yaprakları hiç düşmeyen asma dalındandır" diye cevap verdi.

Ayrıca Din Milik Uthra, Dinanukht'a şöyle dedi: "Krallıkların hep birlikte olduğu yere, kötülüklerin dünyasına git; kitaplarını alevler içerisinde yak ve dua kitabını suya at. Dünyada ilerle. Hayat'ın çağrısını tebliğ et ve altmış yıl altmış ay öğrencilere öğret. Senin süren tamamlandığında, ihtişam elbiseni giyinecek ve yüce ışık türbanını bürünerek geleceksin. Onlar sana senin zafer tacını giydirecekler.
Kardeşlerin ışık çocukları uthralar arasında gizli dualar ve ilâhîler okuyarak, ibadetler yaparak huzur (sükûnet) tahtına oturacaksın."

Sonra Dinanukht, Din Milik Uthra'ya dedi: Bu Hayat evinin eşiğinde toz yemeyi kötülerin dünyasına tercih ederim; krallıklardan müteşekkil olan büyük yerlerden uzak durmayı tercih ederim."

Bunun üzerine Din Milik Uthra, Dinanukht'a şöyle dedi: "Ey Dinanukht! Sen aptalsın ve cahilsin. Sen eksiksin (acizliklerle dolusun). Sen olgun değilsin. Hayat evinin eşiğinde toz yenmez. Orada iyilikler yenir ve saadet aranır. Krallıklardan oluşan kötülerin dünyasına geri dön. Kitaplarını alevler içerisinde yak ve dua kitabını suya at. Dünyada ilerle; Hayat'ın çağrısını tebliğ et ve altmış yıl altmış ay ilâhî daveti öğret. Süren tamamlandığında gel; ihtişam elbisesini giyin, yüce ışık türbanım örtün ve basma parlayan zafer tacını koy."

Dinanukht dedi: "Ben gözlerimi açtım, göz kapaklarımı kaldırdım ve oraya baktım. Binlerce asil insan gördüm. Onlar güneş altında duruyor ve benim için ağlıyorlardı. Ve güneş altında duran on binlerce kadın gördüm. Onlar benim için ağlıyorlardı. Onlara şöyle dedim: "Gidin, siz asil erkekler! Benim için ağlayan siz asil insanlar gidiniz. Siz kendiniz için ağlayın. Benim için ağlayan asil kadınlar gidin, kendiniz için ağlayın. Siz benim gördüklerimi görmediniz. Benim duyduklarımı işitmediniz."

Sonra Dinanukht ayağa kalktı, hanımı Nuraita'ya seslendi. Ona şöyle dedi: "Benim kitaplarımı getir ve onları ateşte yak. Benim dua kitabımı da getir ve onu suya at." Bunun üzerine karısı şaşırdı, bağırıp çağırdı ve "Dinanukht, sen delisin. Bu hükümdar oğlu (prens) anlamadan konuşuyor" dedi.

Dinanukht ayağa kalktı, kitaplarını ateşte yaktı ve dua kitabını suya attı. O, dünyaya (dışarı) çıktı ve Hayat'ın öğretisini tebliğ etti. Altmış yıl altmış ay ve altmış gün insanlara yol gösterdi. Dinanukht'un süresi tamamlandığında o, vücudunu terk etti. Onlar onu Hayat evinin kapısına yükselttiler. Dinanukht şöyle dedi: "Hayat evinin kapısını bana açın." Sonra onlar Hayat evinin kapısını ona açtılar ve Hakikatin büyük örtüsünü onun için kaldırdılar. Ona ihtişam elbisesini giydirdiler ve başına ışık türbanını geçirdiler. Başına asma dalından bir taç koydular. Dinanukht, Hayat mekânında, bütünüyle mütekâmil olan ihtişam yerinde durdu. Nur ve tamamıyla ışık yerinde durdu. O, büyük bir güçle durdu ve güçlü Hayat'ı medhetti. O, ismi çok değerli olanı tazim etti ve ona yöneldi. Dinanukht bu çıkışa uygun olarak şöyle dedi: "Ben yükseldim. Bütün hakikat ehli, inananlar ve yüce Nasuralar (Sâbiîlerin kendilerine verdikleri bir isim) aynı şekilde yücelmeli ve oraya ulaşmalılar. Onlar en büyük olan ilk ışık âlemine yönelmeli ve dosdoğru olmalılar."

Hayat ışıkta sapasağlam duruyor. Manda d Hiia (Bir ışık elçisi, Hayat'ın Bilgisi) zaferle kurulmuştur. Hayat her şeye muzafferdir.

                                                                            #Dinanukht 

Kaynak:
- "Dinanukht'un Kitabı" Sâbiî kutsal kitaplarından en önemlisi olan Ginza'nın altıncı bölümüdür. Bu metin Ginza'nın M. Lidzbarski tarafından yapılan Almanca çevirisinin (Ginza der schatz oder das prosse Buch der Mandaer, Göttingen, 1925) 206-212. Sayfalarının çevirisidir. Metnin daha iyi anlaşılabilmesi açısından Türkçeye çeviride biraz esnek davranılmıştır.



Blog'daki ilgili yazılar:

Şaman'ın alemler arası yolculuğu - Axis Mundi -miraç

https://fethidemir.blogspot.com/2019/01/samann-alemler-aras-yolculugu-axis-mundi.html

Mezopotamya ve Sabiilerde gökyüzüne yükselme -miraç

https://fethidemir.blogspot.com/2019/07/mezopotamya-ve-sabiilerde-gokyuzune.html

Maniheizm’de gökyüzüne yükseliş -miraç


Pavlos’un on kat semaya seyahati -miraç
https://fethidemir.blogspot.com/2019/07/pavlosun-on-kat-semaya-seyahati-mirac.html

Mitrazim ve Zerdüşt’te göğe yükseliş -miraç

Hint geleneğinde gökyüzüne yükseliş -miraç
https://fethidemir.blogspot.com/2019/07/hint-geleneginde-gokyuzune-yukselis.html




Sümer – Mısır bağlantısı

Sümer – Mısır bağlantısı Gebel el-Arak hançeri Paris’teki Louvre müzesi, 1916 yılında Hamamat vadisinin batısındaki Gebel el-Arak köyünde...

Tema resimleri 4x6 tarafından tasarlanmıştır. Blogger tarafından desteklenmektedir.