MU Medeniyeti Muamması
MU Medeniyeti Muamması
James Churchward (1851 - 1936) kayıp bir medeniyetin varlığının kanıtını keşfettiğini iddia eden bir mühendis ve tescilli bir kâşifti. Keşfi; MU medeniyetiydi. Church, Atlantis'in kökeninin Atlantis'ten daha eski bir medeniyet olan bir Mu kolonisi olduğunu söylemesine rağmen, Mu'nun, Atlantis'in Pasifik'teki dengi olduğu söylenir.
İlk olarak Mu hakkında yazan kişi arkeolojik çevrelerde ilk defa
Chichen ltza'rın kalıntılarının fotografik kaydını yapmış olmak farkıyla
ünlenen Augustus LePlongeon'dur (1825
- 1908). “Queen Moo and the
Egyptian Sphinx” (1896) ve “Sacred Mysteries Among The Mayans and Quiches” (1886) adlı eserlerinde LePlongeon Mayaların, Eski Mısırlıların ataları
olduğunu iddia ettiği sözüm ona Troano Codex'i deşifresiyle bağdaştırdı. Ayrıca
belgenin Mayaların kayıp bir medeniyetten doğduğunu açığa çıkardığını da iddia
etmiştir. Atlantis'e denk olan ve volkanik bir patlamada yıkıma uğrayan Mu'dur.
Ayrıca Queen Moo, (Mu'ya açıkça bağlı olan) bu kıtadan yeni adı İsis'in altında
tarih kitaplarını araştırdığı Mısır' a kadar seyahat ettiğini de ekledi. Ne
yazık ki, Maya dili onlarca yıl sonra açığa çıkarıldığında LePlongeon'un bu
belge ile yorumu, bazen kendisi hiç bulunmayan harfleri bile
kullandığı için tamamen hatalı idi. James Churchward'ın neslinden gelen Jack Churchward, LePlongeon'un Brasseur de Bourbourg'un
çevirisine güvendiğini belirtmiştir. Jack Churchward, BourBourg'un soyundan birinden
çevirinin, bir ruhla iletişime geçilerek yapılmış olduğuna dair bir e-mail
almıştır; bu da neden LePlongeon'un bu çeviriyi temel alarak yorumlama yaparken
bu kadar çok hata ile dolu olmasını açıklıyor.
LePlongeon kayıp medeniyet Mu'ya kitaplarında yer vermiştir ancak
gizli geleneklerin mistik doğum yeri olduğunu iddia ederek kayıp medeniyeti
tanıtma işini teozofist Helena Blavatsky'e
(1831- 1891) bırakmıştır. Ancak, Mu'yu teori ve spekülasyondan gerçek haline
getiren Hindistan' da ona gizli bir kütüphane gösterildiğinde kıtanın varlığı
ile ilgili fiziksel kanıtlar bulduğunu iddia eden James Churchward idi.
İngiltere' de doğan Churchward, sonunda Amerika Birleşik Devletleri'ne
yerleşti. Yıllar önce, eşiyle beraber bir çay ekim alanına sahip olduğu
vakitlerde Sri Lanka' da yaşarken, Hindistan' a seyahat etmişti. Bu yolculuğu
sırasında insanlık tarihinin kayıp bir dönüm noktasını bulduğunu iddia etti sonradan.
Hindistan' da Churchward' a eski ölü bir dili nasıl okuyacağını öğreten bir rahip
ile arkadaş oldu. İddialara göre, dünyada bu dili okuyabilen bir tek o rahip ve
başka iki kişi vardı. Bu dil, rahibin Churchward'ın görmesine ve okumasına izin
verdiği sayısız tabletin üzerine yazılıydı. Churchward kitaplarında, rahibi
tabletleri ona göstermesi ve ölü dilin anlamını ona öğretmesi konusunda
kandırdığını itiraf eder. Ayrıca Churchward, ona gösterilen tabletlerin
kütüphanenin tamamı olmadığını fark ettiğini de iddia etmiştir. Buna rağmen,
diğer kaynaklara ve insanlara danışarak o, kayıp medeniyet Mu'nun homojen bir
fotoğrafını yaratabilmiştir.
Churchward'ın, muazzam bir keşfin varlığıyla ilgili sessiz kalmak
için çok uzun bir zaman olan 1924'te, Mu materyallerinden halka
bahsetmiş olmasına rağmen bu olaylar 19.yüzyılın sonlarına doğru
gerçekleşmiştir. Gerçek olamayacak kadar güzel mi? Hayır, çünkü biliniyor ki
Churchward kitabının basımından çok uzun
zaman önce eski medeniyetlere karşı ilgi duyuyordu. 1890'larda Mu konusunu, eşi
Alice ve LePlongeon ile tartışmıştı. Jack Churchward, atasından kalma duyulmamış
bir yayının, Meksika Yakınlarındaki
Ahuizoctla'da William Niven Tarafından Bulunmuş Taş Tabletlerinin Kopyaları, olduğunu belirtmiştir. 1927'de Churchward
ile Plongeon'un birbirlerine mektup gönderdiği biliniyor.
Churchward'ın keşfi, hakkında yazılan bir makalenin 10 Kasım
1924'te Newyork American gazetesinde yayımlanması ile ünlü olmuştur.
İçerisinde, Churchward'ın Mu ile ilgili iddiaları içeren temel taslağı öne
sürülmüştür. Medeniyet "Güneşin İmparatorluğu" olarak adlandırılmıştır.
50,000 yıl önce yaşamış ve 64
milyon nüfusundan bu
medeniyet, rahip kardeşliği, kutsal bilgeliğin sahipleri Naacal adıyla biliniyordu. Hindistan, Mısır ve Mayalar, hepsi de bu medeniyetin
geride kalmış kolonilerindendir.
1926' da, 75 yaşındayken, Churchward, Kayıp Kıta MU: İnsanın Anavatanı adlı kitabını yayımlar. Mu nerede idi? Havaii'nin
kuzeyinden Fijilere ve Paskalya Adası'na uzanmaktadır. Jeologlar burada kuru
toprak hayal etmekte zorlanırlar çünkü bölgeden sözüm ona Andezit Çizgisi
geçmesinden dolayı jeolojik olarak burada bir kara kütlesi olduğu ihtimalinin
mümkün olmadığını söylüyorlar.
Churchward, Naacal Kütüphanesi ziyareti ile ilgili hiçbir kanıt
göstermediğinden, birçok kişi iddialarına şüphe ile yaklaşmıştır. Churchward
bir yalancı mıydı yoksa gerçek deneyimlere sahip biri miydi? Bu adamı daha iyi
anlamak için, Mu efsanesinin bazı bakış açılarının Churchward' a ait olduğu
ancak bazılarının ona ait olmadığı belirtilir. 1896' da Maya üstatları ve
misyonerlerini "yüce" anlamına gelen Naacal kelimesiyle ilk defa
niteleyen LePlongeon'dur. Ancak, LePlongeon onların vatanını Churchward' a göre
tartışmasız olan Pasifik Okyanusu'ndaki Mu olarak değil, Orta Amerika olarak
tanımlamıştır.
Ya Churchward'ın Blavatsky ile olan ilişkisi? İkisi de Hindistan'
da kayıp bilgiye maruz kaldıklarını iddia etmişlerdir. Blavatsky'nin durumunda,
onun kayıp bilgi kaynağı Atlantis'te yazıldığı zannedilen ve Hintli Mahatmalar
tarafından sunulan Dzyan kitabı idi.
Aslında, Churchward'ın yalnızca Blavatsky ve LePlongeon'un söylediklerini
kopyalanmış olması tartışılabilir, aynı zamanda, onun hikayesinin tamamen doğru
olduğu da söylenebilir; bu da Blavatsky'nin iddialarını ve Churchward'ın halka açılıp,
bu konu üzerine kitap serisini yazmadan önce davasını sağlamlaştırmak için
onlarca yıl harcadığını doğrular.
Churchward 1889'da Amerika'ya taşınmadan önce, 1880'lerde
Hindistan' da yaşıyordu. Bu Hintli üstatlarla sözde iletişime geçmesi kabaca on
yıl boyunca onlara yardım etmesi, dili öğrenmesi ve üzerinde çalışması
Hindistan' da olması gerekenden daha fazla olan bu zaman dilimi içerisindedir. Churchward
üzerinde çalıştığı iki yıldan fazla süre için Naga-Maya adını verdiği dilin
insanlığın orijinal dili olduğunu belirtmiştir.
Naacal belgelerini okuduktan sonra daha fazla bilgi için araştırmalarına
devam etti. Burma' da, eksik kayıtlan araştırmak için birlikte çalıştığı
Hindistan yüksek rahiplerinden önsöz mektuplarını taşıyarak eski bir Budist
tapınağını ziyaret etti. Churchward'ın hesabında
eksik olan herhangi doğrulanabilir bilgi idi. Onun hikayesi gerçekten Hintli
bir rahiple yakınlaşıp yakınlaşmadığı ve sayısız nadir tableti görüp görmediği üzerine
odaklanır.
Bunu doğrulayacak hiçbir
şey yoktur ancak, söylemek gerekiyor ki çürütecek
bir şey de yoktur. Bu sadece bir inanç meselesidir: İster inanın ister
inanmayın.
Sonuç olarak, yıllardır, bu yüzden yazımlarını arılatan kitapları
nesilden nesile tekrar basılırken Churchward'ın hikayesi bir efsane olarak
kalmıştır. Ancak şu anki durumu değiştirecek yeni bir şey de hiç bulunamamıştır.
Bu, Alman bağımsız araştırmacısı, yazarı ve seyahat acentası müdürü
Thomas Ritter, Hindistan' daki Kanchipuram' da Sri Ekambaranatha tapınağının altındaki
kayıp medeniyet Mu ile ilgili kanıt bulduğu gizli kütüphaneye
girdiğini iddia ettiği zaman değişmiştir. 23 Temmuz 2010'da yeraltı sitesine onu
davet eden ve hatta bazı içerikleri fotoğraflamasına da izin verdiklerini
söylediği bir Pachayappa tarafından kendisiyle iletişime geçildiğini iddia
eder. Ritter, "4 numaralı odada rahip oradaki tüm kitaplardan
değil sadece 2 tabletten fotoğraf çekmeme izin verdi. Bana gösterdiği iki tablet biraz zarar görmüştü ancak yazıtları açıkça
görülebiliyordu."
Sri Ekambaranatha Site
Tapınağı Thomas Ritter'a göre, efsanevi kıta Mu'nun kanıtlannı içeren bir
yeraltı sitesidir. Mu, söylentilere göre Hint ya da Pasifik Okyanusu'nda bir
kıtadır. Yıllarca kanıt araştırılıyor olmasına rağmen Mu'nun varlığı ile ilgili
hiçbir arkeolojik ya da tarihi kanıt yoktur.
(Fotograf telif hakkı
Ssiram mt. Wikimedia'daki Yaratıcı Ortaklar Lisansının bir kısmı olarak uygun
hale getirilmiştir. )
Bu iki tablet James Churchward'ın onlarca yıl önce
gördüğünü iddia ettiği sözde Naacal tabletleridir. Ritter'ın açıkça gösterdiği Byblos'ta
(Lübnan) Fransız arkeolog Maurice Dunand tarafından keşfedildiğinin farkına varılmasının
hiç yardımcı olmadığı bir tablet, Ritter materyali yayımladığında, kuşku yığınını
da hemen beraberinde getirdi.
Tabletlerdeki yazı miktarının az olmasından dolayı senaryo (Proto-Byblian)
doğrulanmasına rağmen şu zamana kadar deşifre edilmedi ve Hindistan ile
bağdaştırılmadılar. Aslında Ritter tarafından sunulan tabletler Beyrut
Müzesi'nde (Cat.16598) ve Hindistan' da, gizli bir kütüphanede değil.
Ritter, Temmuz 2010'daki seyahatinde kendisinin de yakından tanıdığı
her zamanki genç rahip Natjan tarafından hoş karşılanmadığını ancak daha yaşlı
olan Pachayappa'nın Natjan'ın aksine İngilizce konuşmadığını iddia etti.
Pachayappa, Natjan'ın ona göstermediği şeyleri hemen ona gösterdi. Pachayappa
Ritter'ı tapınak sitesinin yeraltı yapılarının içerisine indirdi. Ritter,
"demir ile kapatılmış kapının önünde durdu ve parmağı ile yeri işaret
etti: 'Rishi yeri"' Ardından Naacal kütüphanesinin olduğu kapıyı açtı.
Ritter yalan söylese de söylemese de, en azından kütüphanenin yerinin
bir tapınak olduğunu aleni şekilde belirtmiştir: Tamil Devleti'ndeki
Kanchipuram Sri Ekambaranatha Tapınağı (Hindistan). Tapınak sitesinin kapı
kulesi altmış metreden daha fazla yükseklikte olması onu, Güney Hindistan'ın
duvarları granitten yapılan, tanrı, tanrıça ve kahramanların resimleriyle bezenmiş
en büyük tapınak kulesi yapar. Site, Lord Shiva'ya adanmış ve her birinin doğal
bir elementi simgelediği beş Shiva tapınağının en büyüğü olan bir Hindu
tapınağıdır. Tapınak toprağı simgeler. Yaşının daha fazla olması muhtemel ve
koridorunun yüz sütununun iç duvarlarının erkek enerjisinin
sembolü olan dizilmiş
1,008 Shiva Lingam'ı ( Shiva ile bağlantılı olarak tapılan penis sembolü) ile
bezenmiş olmasıyla adı çıkan tapınağın tarihi en az MS 600'e kadar gider.
Ritter, içerisinde 10 odanın olduğunu iddia ettiği bu sitenin yeraltı
sistemine çekmiştir. Bu odaların dokuzunda tabletler depolanmıştır. Her oda
oldukça alçak olan tavanıyla, 25
metre uzunluğunda ve 15
metre genişliğindeydi. Pachayappa yazıtların, eski Hindistan'a kültür getiren
Rishi Puranas'ın yaşamlarını detaylı bir şekilde anlattığını iddia etmiştir. İçerisinde
beş siyah granit tablet ve on binlerce taş tablet vardı. Ritter, "posta
kartı ebatlarındaki taş tabletlerin her iki tarafında da üzeri dar ve yabacı
karakterlerle kaplı kısa çizgiler olduğunu belirtmiştir. Diğer tabakalarda,
devamlılık gösteren jeomerik örüntüler, teknik çizimler, haritalar ve
astronomik resimler bulunmaktadır. Onların ne içerdiği sorulduğunda yedi
bilgenin mirası olduğunu söylemiştir.
İlk üç odada tabletler siyah granitten, diğer üçünde de altından yapılmışlardır.
Her altın tablet 14'e 10 santimetredir; yaklaşık 2 ya da 3 milimetre kalınlığında ve kitap sayfalarında da olduğu gibi
birbirlerine bağlı durumdadırlar.
Son üç odada ise okunması zor olan, bu yüzden de tableti parlatmak
için mendil kullanarak onu orijinal durumuna getirdiği gümüş ve bronz tabletler
bulmuştur.
Ritter yalnızca iki tableti fotoğraflamasına izin verildiğini iddia
eder. Tüm bu odalarda Rishis'in yaşamlarını, eylemlerini anlatan yazıtlar
vardır ve bu yazıtların fotoğraflarını yayınlamıştır.
10. Oda koridorun en sonunda yerleştirilmiştir. Odanın ortasında
katı siyah materyalden yapılmış ve Pachayappa'ya göre taş olmayan 1,5 metre uzunluğunda bir sütun yükselir. Lingam'ın arkasında
Ritter'ın altın veya gümüş kaplama olabileceğini düşündüğü ışıldayan metalden
yapılmış 7 bilgenin yanın daire içerisinde heykelleri
vardır. Onlardan birini daima cüce olarak tasfir edilmiş olan Aghasthiya olarak
tanımlamıştır.
Odalar boyunca Ritter ayrıca, birini Pachayappa'nın açlığı metal
folyo ruloları da görmüştür. Serilmesinin kolay olduklarını ve materyalin ona, kırışmayan ya da
parçalanmayan bir incelikte olan titanyumu anımsattığım iddia etmiştir. Üzerine
kazınmış olan karakterler oyuk olmaktan ziyade kabarmışlardı ve Ritter bu
rulolardan birini daha önce gördüğünün farkına vardı: Churchward'ın
kitaplarında.
Bu odanın arkasında başka bir kapı daha vardı, ancak Pachayappa,
bu kapıyı kendisine açmayacağını belirtmiştir. Kapının, bazıları onlarca mil
ötedeki kasabalara bağlanan büyük bir yeraltı tünel sistemine açıldığını
öğrenmiştir. Ritter, Hindu olmayanlara
ve yabancılara normalde kütüphanenin kapalı tutulduğunu ve hatta tapınağın ana
bölümüne bile girişin yasak olduğunu belirtmiştir.
Ritter'ın Churchward' a inanmasına ve yüzyıldan fazla süre sonra, Churchward'ın
adımlarından yürümesine yol açan Naacal tabletlerinin gösterildiği bu yerdir.
Jack Churchward, atalarının materyallerini detaylı
şekilde incelemiş ve Ritter'ın materyaline şüpheci bakmıştır. Ritter bulduğu
bazı parşömen rulolarırun Churchward'ın buldukları ile aynı olduğunu iddia etmiştir. Tüm bunların aksine, Jack Churchward
"James orada olmuş olsaydı, tabletler sarılmış ve kaldırılmış olur, bu
yüzden de, James'in de bahsettiği gibi “konuşkanlar” görünmezlerdi şeklinde
eklemiştir. James kitaplarında da aynı oranda bahsetmiştir. "Ritter, bir
sembol gördüğünden başka hiçbir şey söylememiştir, James'in gördüğü tabletlerin
yanmamış kilden mi yoksa tabletlerin depolanmış olup olmadığını bilmemektedir.
Kendi naçizane fikrim."
James Churchward Ritter' dan alışılmışın dışındaki iddialarını desteklemesi
için fotoğraflan içeren daha fazla kanıt istemiştir ancak şu zamana kadar
Ritter, kanıtlar ortaya çıkmamış, söz verdiği zamanı da doldurmuştur. Benim
Ritter ile iletişime geçmek için yaptığım iki girişim de sonuçsuz kalmıştır. İletişime
geçtiğim Alman araştırmacılar Ritter'ın iddialarına her ne olursa olsun kulak
asmamamı ve hatta adam hakkında konuşmamamı bile önerdiler.
Ritter' ın veya Churchward'ın iddialarını destekleyen hiçbir kanıt
olmadığı için, 20. yüzyılda bunlar dahil diğer hikayeler, birçok
insana rahat batılı dünyayı arkalarında bırakıp bu kayıp medeniyet ve onun
kalıntılarının gizli bölgelerde bulunduğu söylenen kanıtlarını araştırmak için
Asya' ya seyahat etmelerine ilham kaynağı olmaktadır. Ve Indiana Jones
hikayeleri, bu efsanelerden etkilenen Nazileri içermek konusunda haklılar.
"Kayıp
Uygarlıklar Muamması” / Philip Coppens / Sayfa: 225 – 233
Post a Comment