Header Ads

Sümerlerde Yaradılış mitosu

Sümerlerde Yaradılış mitosu


Sümer Yaradılış mitosunda, eskiçağ (antik) yaradılış mitoslarından hiç birisinde, ex nihilo (hiç yoktan) yaratış kavramıyla karşılaşılmaz. Tüm eskiçağ, mitoslarında yaratış, başlangıçtaki kargaşa (kaos) durumuna bir düzen verme eylemi olarak görünür. Asur-Babil tabletlerini incelemeye başlayınca, kozmogoni mitosunun(evrimin oluşumu mitosunun) burada tek bir ana biçimiyle, ünlü Enuma Eliş ile günümüzde genellikle kullanılan adıyla söylemek gerekirse, "Yaradılış Destanı" biçiminde bulunduğunu göreceğiz. Ancak Sümer malzemesinde Asur-Babil yaradılış mitosunun dengi olan bir şeyle karşılaşılmaz. Profesör S.N.Kramer, Sümer kozmogonisinin çeşitli orijin mitoslarından derlenerek toparlanması gerektiğini göstermiştir ve aşağıdaki anlatıma onun bu yoldaki araştırmalarına dayanmaktadır. Bununla birlikte Kramer, Sümerce bilgimizde büyük boşlukların bulunduğunu ve Sümer mitoslarının üzerlerine yazılmasıyla zamanımıza kalabilmeleri sağlanan tabletlerin birçoğunun kırık ve eksik olduğunu anımsatmaya özen gösterir. Böyle olunca, Sümerce bilgimizin bugünkü durumuyla, Sümer mitolojisinin parçaları birbirine tutarlı olarak bağlanmış bir anlatımını vermemiz kolay değildir.

Anlatış kolaylığı sağlaması bakımından Sümer Yaradılış mitosları, "evrenin kökeni", "evrenin düzene konması" ve "insanın yaradılışı" olarak üç başlık altında toplanabilir.

Evrenin Kökeni: Sümer tanrılarının bir listesini veren bir tablette, adı "deniz" için kullanılan ideogramla yazılan tanrıça Nammu, "Gök'ü ve Yer'i doğuran ana" olarak betimlenir. Öteki mitoslardan, gökyüzünün ve yeryüzünün, başlangıçta, tabanı yer, tepesi gök olan bir dağı oluşturdukları anlaşılıyor. Gök, tanrı An; yer, tanrıça Ki olarak kişileştirilmiştir; onların birleşmelerinden de hava-tanrı Enlil doğmuştur; Enlil ise Gök ile Yer'i birbirinden ayırmış, evreni gökle yerin birbirinden hava ile ayrıldığı bir varlık biçimine sokmuştur. Sümer mitolojisinde ilksel denizin (kozmik okyanus?) kökeni hakkında ise herhangi bir açıklama verilmemektedir.

Evrenin Düzenlenmesi: Yaradılış motifinin evrenin düzene sokulmasıyla ilgili yönü, göksel cisimlerin ve Sümer uygarlığının çeşitli öğelerinin nasıl var olduklarını açıklayan birçok mitos ile anlatılmıştır. Söz konusu mitoslardan ilki, ay-tanrı Nanna'nın, ya da öteki [Sami] adıyla Sin'in doğuşuyla ilgilidir. Ayrıntıları açık değildir ve ileride edinilecek bilgiler bunlarda değişiklikleri gerektirebilir; bununla birlikte, mitosun ana çizgisi, Sümer panteonunun yüce tanrısı olan, sunağı Nippur kentinde bulunan Enlil'in tanrıça Ninlil'e tutulması ve bu tanrıça Nunbirdu Irmağı'nda yelken açmış seyrederken onun ırzına geçmesi doğrultusunda gelişir. Enlil bu ağır suçundan dolayı yeraltı dünyasına sürülür; ama karnı iyice şişmiş olan Ninlil geride bırakılmayı kabul etmez ve Enlil'in ardından ölüler dünyasına gitmeyi isteyip bu isteğinde direnir. Böyle bir durum, Ninlil'in çocuğu ay-tanrı Nanna'nın, göklerin ışığı olmak yerine, karanlık ölüler dünyasında doğmasına yol açınca, Enlil, Ninlil'in ölüler dünyasının üç tanrısal varlığının annesi olmasını, onların Nanna yerine bırakılmalarını sağlayarak, Nanna'nın göğe çıkmasına olanak verecek karışık bir plan hazırlar. Bu ilginç ve daha önce varlığından haberli olmadığımız mitosun, daha önce sözünü ettiğimiz Tammuz-İştar mitosunun uğradığı değişikliğin bir ipucunu verdiği açık. Tammuz ayinlerinde "Enlil" sözünün sık sık Tammuz'un sanı olarak yer aldığını ve aynı biçimde İştar için "Ninlil" adının kullanıldığını görürüz. Öyle ki, İnanna'nın ölüler dünyasına inişine ilişkin Sümer mitosunun en eski biçiminde açıklanmadan bırakılmış olan iniş nedeni, İştar'ın yeraltı dünyasına inişinde, ay-tanrı Nanna'nın doğuşuyla ilgili bu mitosta bir açıklamaya kavuşmaktadır.

Sümer panteonunda ay-tanrı Nanna, öteki adıyla Sin, tanrıların en büyüğüydü. Ve güneş-tanrı Utu, Nanna ile eşi tanrıça Ningal'in çocuğu sayılıyordu. Daha sonraki İbrani kozmogonisinde bu durum tersine çevrildi ve klasik çağ mitolojisinde olduğu gibi, güneş ışık saçan tanrıların en büyüğü konumuna gelirken, ay, bir tanrı değil tanrıça sayıldı. Sümerliler, Nanna'nın bir gaffeh, yani Fırat üzerinde ulaştırmacılıkta kullanılan yuvarlık kayık içinde, kökenleri açıklanmış olmayan yıldızlar ve gezegenler eşliğinde yolculuk ettiğine inandılar.

Enlil gökyüzünü yeryüzünden ayırdıktan sonra ve göklerin aydınlanması, [ay-tanrı] Nanna, [güneş-tanrı] Utu ile öteki gezegenler ve yıldızlar tarafından sağlandıktan sonra, sıra, evrenin yeryüzü bölümünün düzene sokulmasına gelmişti ve yeryüzü düzeninin çeşitli öğeleriyle ilgili çeşitli mitoslar geliştirildi. Pek de mantığa uygun olmayan bir biçimde, tanrıların kentlerinin ve tapınaklarının, evrenin düzeninin kurulmasıyla ilgili çeşitli tanrısal etkinliklerin sonuna konan "insanın yaratılması" olayından önce var oldukları düşünüldü.

Bitkiler dünyası, sığırlar, tarım araçları ile uygarlığın çeşitli zanaatları, Enlil'in buyruklarını yerine getiren küçük tanrılar eliyle dolaylı olarak var edilmiş olsalar da, Enlil'in bunların asıl yaratıcısı olduğuna inanıldı. Yeryüzüne sığır ve tahıl sağlamak için, Babilli bilgelik tanrısı Ea'nın önerisiyle, Enlil, iki küçük tanrı olan sığır-tanrı Lahar ve tahıl-tanrıça Aşnan'ı, tanrılara yiyecek ve giyecek sağlamaları amacıyla yaratır. Mitosda bunların yeryüzünde yarattıkları bolluk anlatılır; ne var ki şarap içip sarhoş olan bu iki küçük tanrı, tartışmaya, kavgaya başlayarak görevlerini unuturlar; öyle ki, tanrılar gereksinimleri olan şeyleri elde edemez olurlar. İnsan, işte bu duruma bir çare bulmak için yaratılır. Aşağıdaki dizeler, mitosun Lahar ve Aşnan ile ilgili bölümünün Kramer tarafından yapılmış çevirisidir:

O günlerde, tanrıların yaratış odasında,
Onların Dulkug evinde Lahar'a ve Aşnan'a biçimleri verildi;
Lahar ve Aşnan'ın yapılışında;
Dulkug Anunnaki'si (gökyüzü Anunnakisi) yediler ama doymadılar;
Katkısız koyun sütlerini ... ve iyi şeyleri,
Dulkug Anunnaki'si içtiler, ama kanmadılar;
Katışıksız koyun sürülerinin sağlayacağı iyi şeyler hatırına
İnsana nefes verildi.

Yiyecek ve giyecek sağlanmasıyla ilgili mitoslar yanı sıra uygarlığın öteki öğeleriyle ve evrenin düzene, sokulmasına ilişkin öteki öğelerle ilgili çeşitli mitoslar da vardır. Büyük bir bölümü bugüne dek aydınlatılamamış uzun bir şiirde, "kazma"nın Enlil tarafından yaradılışı ve bu değerli aracın evlerini ve kentlerini kurabilmeleri için “kara başlı halka” (Sümerlere) armağan edilişi anlatılmaktadır.

Bir başka mitosta, Enki'nin Sümer'e uygarlığın gerekli öğelerini sağlamak için yaptıkları betimlenmektedir. Bu mitos, Enki'nin, Sümer'den başlayarak, tanrıların evrene düzen getirmeleriyle ilgili yaratıcı etkinlikleri anlamına gelen Sümerce terim ile "yazgıları saptayarak", dünyanın çeşitli bölgelerini nasıl dolaştığını anlatmaktadır. Bu yolda Enki, önce Ur kentine, oradan, olasılıkla Mısır'ı belirtmek için kullanılan [işaret ile, ad ile] Meluhha'ya, sonra, içlerini balıklarla doldurduğu Dicle ve Fırat ırmaklarına gider ve daha sonra Basra Körfezi'ne uğrar. Uğradığı tüm bu ülkelerin üzerlerine, onların yönetimini üstlenecek birer tanrı ya da tanrıça atar. Bu ilginç mitosun Kramer tarafından yapılmış çevirisinin bir pasajı bize, Enki'nin söz konusu uygarlaştırıcı etkinliklerinin neler olduğunu gösterecektir:

O (Enki) sabanı ve boyunduruğu sürdü;
Büyük Prens Enki öküzleri .. ,
Katışıksız ürünlere haykırdı,
Sağlam duran tarlada tahıl yetiştirdi;
Ovanın efendisi kıymetli taşı ve süsü,
Enlil'in ... çiftçisi [Enki]
Enkimdu'ya, tanrısı olduğu kanalların ve setlerin
bakımı görevini verdi.
Efendi sağlam duran yeri çağırdı, ona çok tahıl ürettirdi.
Enki onun küçük ve büyük taneli fasulyelerini
çıkarmasını sağladı...
... tahılını ambar için öbek yaptı.
Enki ambara ambar kattı,
Enlil ile birlikte, O ülkede bolluğu artırır;
Kafası ... [şöyle] yüzü ... [böyle] olan
Ülkenin kudreti,. Karabaşlı halkın sarsılmaz desteği,
 Herşeye güç veren
... hanımefendi [tanrıça] Aşnan
Enki görevlendirdi.

Enki daha sonra kerpiç-tanrı Kabta'yı, kazma ve kerpiç kalıbı işlerinin başına getirir. Temeller atar ve evler kurar ve onları "Enlil'in büyük yapıcısı" Muşdamma'nın yetkisi altına koyar. Ovayı bitki ve hayvan yaşamıyla doldurur ve üzerine "dağın kralı" Şumugan'ı görevli bırakır. Ve son olarak Enki, koyun ağılları ve ahırlar kurup, onları koyun çobanı çoban-tanrı Dumuzi'nin yönetimi altına verir.

Evrenin örgütlendirilip düzene konmasıyla ilgili olup üzerinde duracağımız son mitos, tanrıça İnanna'nın, öteki adıyla İştar'ın yaptıklarıyla ilgilidir. "Yazgıların saptanması" deyişinin anlamını daha önce açıklama fırsatı bulmuştuk. Babil mitoslarını incelemeye başlayınca ise, "yazgıların tableti" (ME ?) adı verilen bir nesnenin birçok mitosda önemli bir yerinin olduğunu göreceğiz. Tanrının sayılan niteliklerinden biri, bu tablete sahip olmaktı ve bu tabletlerin çeşitli nedenlerle çalındığını ya da zorla ele geçirildiğini okuruz. Bunlara sahip olan tanrı, evrenin düzenini denetleme gücüne de sahip oluyordu.

Şimdi ele alacağımız mitosda İnanna, uygarlığın nimetlerini kendi kenti Erek'e sunmak istemektedir. Bu isteğini gerçekleştirebilmek için, tanrıçanın, mi/ME denen şeyi elde etmesi gerekmektedir ki, bu, Akadca'da "yazgı tabletleri" denen şeye sahip olmakla kazanılan aynı gücü anlatan Sümerce bir sözcük olsa gerek. Mi/ME'ler bilgelik tanrısı Enki’nin elindedir. Bu nedenle İnanna, Enki'nin oturduğu yere, tatlı suların derinliği olan Apsu’daki evinin bulunduğu kente, yani Eridu'ya gider. Enki kızını konukseverlikle karşılar ve onun için büyük bir şölen verir. Şaraptan (Biradan?) Mest olunca kızına mi-ME'leri, yani Kramer'in deyişiyle “Sümer kültür biçiminin temelini oluşturan”  tanrısal kararları da dışarıda bırakmaksızın, ne isterse armağan edeceğine söz verir. Mitosda Sümer uygarlığını oluşturan yüzün üzerinde öğenin bulunduğu bir liste verilir. İnanna bu armağanları sevinerek alır ve onları barkasına (Üç direkli yelkenli?) "göklerin teknesi"ne yükleyip Erek'e doğru yelken açar. Enki sarhoşluktan ayılıp kendisine gelince, mi-ME’lerin her zamanki yerlerinde bulunmadıklarını anlar. Mi-ME’lerin konduğu yerle ilgili sözler, bunların tabletler biçiminde olduklarını göstermektedir. Mi'lerin yittiğini anlar anlamaz Enki, habercisi İsimud'u onları geri alması buyruğuyla yollar. Bunu yedi kez yinelediği halde, her keresinde, inanna'nın daha önce sözünü ettiğimiz veziri olan Ninşubur tarafından engellenir. Böylece tanrıça uygarlığın nimetlerini Erek'e getirir.

Buraya dek sözünü ettiğimiz çeşitli mitoslarda, Sümer'in çeşitli kent devletleri arasındaki rekabetin yansıdığı görülmüş olmalı. İnanna'nın Enki'den elde ettiği mi-ME'ler listesindeki ilk maddeler olarak, taç, taht ve asa gibi egemenlikle ilgili nesnelerin sayılmasından, Sümer'de egemenlik kurma kavgasının, evrene düzen verilmesiyle ilgili mitosların yaratılmasının temelindeki motiflerden birini oluşturduğu sonucunu çıkarabiliriz.

İnsanın Yaradılışı: Lahar ile Aşnan mitosunun insanın tanrılara hizmet etmesi için yaratılışıyla sona erdiğinden yukarıda bahsetmiştik.

Metninin çözülmesi güç ve kopuk durumda olduğu bir başka mitos, insanın nasıl yaratıldığını anlatmaktadır. Söz konusu Sümer mitosu, Babil Yaradılış Destanı'nda insanın yaradılışıyla ilgili olarak söylenenlerden azımsanamayacak derecede farklıysa da, her iki mitostaki anlatım, insanın yaradılış amacı noktasında, yani insanın, toprağı sürüp, tanrıları geçimlerini sağlamak için çalışmak yükünden kurtararak onlara hizmet etmesi için yaratılmış olması bakımından uyuşmaktadır. İlgili Sümer mitosunda tanrılar yiyeceklerini alamadıklarından yakınırlar. Tanrıların başları sıkıştığında genellikle başvurdukları tanrı olan bilgelik tanrısı Enki uykudadır; ama ilksel okyanus, tanrıların anası Nammu, onu uyandırır. Enki'nin buyrultularıyla Nammu ile doğum tanrıçası Ninmah, Kramer'in çevirisinde "iyi ve soylu yaratıcılar" olarak nitelenen tanrısal varlıkların da desteğiyle,"derin suların üzerindeki" balçığı karıp, insanı var ederler.

Bu mitosun üzerinde yazılı bulunduğu tablet kopuk, metni ise çözülmesi güç ve bulanık bir dille yazılmış olmakla birlikte, bazı ilginç ayrıntılar görülebilmektedir. Enki insanın yaratılmasını kutlamak için bir ziyafet verir, Enki ve Ninmah çok şarap içip sarhoş olurlar. Ninmah "derin suların üzerindeki" balçıktan biraz alıp, birinin kısır kadın, ötekisinin hadım erkek olması dışında ne oldukları belirsiz altı farklı insan yaratır. Enki hadımın yazgısının kralın önünde [hizmete] durmak olduğunu bildirir. Mitos, Enki'nin de daha başka şeyler yarattığı eylemlerini betimleyen sözlerle sürer. Akılca ve bedence çelimsiz bir insan yaratır ve Ninmah'dan bu acınacak yaratığın durumunu iyileştirecek bir şey yapmasını ister; ancak Ninmah hiçbir şey yapamaz ve böyle bir varlık yarattığı için Enki'yi lanetler. "İnsan" anlamına gelen İbrani sözcüklerinden biri enoş olup, "zayıf” ya da "hasta" anlamına gelen bir sözcük köküdür. İnsanın bu yönü, İbrani şiirinde sık sık vurgulanır; insanın tanrısal amacın evrende kendisine vermeyi düşündüğü yeri dolduramayışı yolundaki İbrani insan anlayışının altında, Sümer mitosunda gördüğümüz bu ilginç öğe yatsa gerek. Babil Yaradılış Mitosunun [ilgili Sümer mitoslarından] önemli farklılıklar göstermektedir ve bunların insanın yaradılışı hakkındaki İbrani açıklaması üzerinde hiç de küçük sayılamayacak etkileri vardır.

Kaynak: S.H. HOOKE


--- Konuyla ilgili Blog’daki diğer yazılar

Sümerde İnanna ve Tammuz mitosu

Sümer tufan mitosu
Gılgamış destanı

Sümerlerin gizemli ME’leri



Sümer – Mısır bağlantısı

Sümer – Mısır bağlantısı Gebel el-Arak hançeri Paris’teki Louvre müzesi, 1916 yılında Hamamat vadisinin batısındaki Gebel el-Arak köyünde...

Tema resimleri 4x6 tarafından tasarlanmıştır. Blogger tarafından desteklenmektedir.