Sümer Tanrılarının bedduası ve Agade'nin laneti
Sümer Tanrılarının bedduası ve Agade'nin laneti
İÖ yaklaşık 2.300'de başlayan
yüzyıl, Mezopotamya'da Sargon adlı
bir Sami fatih ve hükümdarın yükselişine tanıklık etti. Sümer'in
başkentlerinden kuzeyde Kiş ve güneyde Uruk'u yendikten sonra, Sargon, Mısır ve
Habeşistan da dahil hemen bütün Yakın Doğu'ya hükmeder hale geldi. Başkenti,
Sümer'in kuzeyindeki Agade kentiydi, ancak bu kentin kesin yeri henüz
belirlenememiştir. Sargon ve ardıllarının idaresi altında Agade Sümer'in en
zengin ve güçlü kenti haline geldi. Çevresindeki bütün ülkelerden armağanlar ve
vergiler aktı buraya. Ama olağanüstü yükselişi bir yüzyıldan kısa bir süre
içinde yerini çöküşe bıraktı. Doğudaki dağlardan gelen barbar ve acımasız Guti
kabilesinin saldırısına uğrayıp yerle bir oldu, aynı kabile bütün Sümer'i harap
etmek için ilerleyişini sürdürdü.
Bu aşağılayıcı ve felaket getiren
olay çoğu Sümer düşünürünün yüreğinde ve zihninde derin iz bırakmış ve en
azından bazılarını bunun ardında yatan nedenlere bir açıklama bulmaya yöneltmiş
olmalıdır. Açıklama arayanlardan birisi de bizim tarihsel belgemizin yazarıdır
ve ona göre (kuşkusuz Sümerlerin çoğu, özellikle de Nippurlular onunla
hemfikirdi) tek doğru yanıt şudur: Agade Hanedanlığının dördüncü hükümdarı
Naram-Sin Nippur'u yağmalamış ve Enlil'in
yüce tapınağı Ekur'a karşı her türlü saygısızlığı yapmıştır. Bunun üzerine
Enlil, sevgili tapınağının intikamını almaları ve Agade'yi yerle bir etmeleri
için Gutilere dönmüş ve onları dağlardan aşağılara indirmiştir. Dahası, Sümer
panteonunun en önemli tanrılarından sekizi hükümdarları Enlil'in ruhu yatışsın
diye, Agade'yi sonsuza dek ıssız ve terk edilmiş kalması için lanetlemişlerdir.
Ve diye ekler yazar eserinin sonunda, gerçekten de böyle oldu: Agade gerçekten
de ıssızlığa terk edilmiştir.
Tableti yazan tarihçimiz
yapıtına, Agade'nin yükselişini gösteren görkemi ve gücüyle, çöküşünden sonra
içine düştüğü perişan ve harap durumu karşılaştırdığı bir girişle başlar.
Yapıtın ilk satırları şöyledir: "Enlil çatılmış kaşlarıyla, Kiş halkını
Gök Boğası gibi öldürüp, azametli bir öküz gibi Uruk'un evini yerle bir
ettikten sonra, vakti geldiğinde, Agade'nin kralı Sargon'a yukarıdaki ülkelerin
ve aşağıdaki ülkelerin efendiliğini ve krallığını verdi". Ondan sonra (en okunaklı bölümlerden özetlersek),
koruyucu tanrıçası İnanna'nın
şefkati ve sürekli yol göstericiliği altında Agade kentini zengin ve güçlü
kıldı. Binaları altın, gümüş, bakır, kalay ve lapis taşıyla doluydu; ihtiyar
kadınları ve erkekleri bilgece öğütler veriyorlardı; küçük çocukları neşe doluydu;
her yerden müzik ve şarkılar yayılıyordu; tüm çevre ülkeler barış ve güvenlik
içinde yaşıyordu. Dahası, Naram-Sin
kentin kutsal alanlarını kusursuz hale getirmiş, surlarını dağ kadar yükseltmiş
ve kapılarını da sonuna kadar açmıştı. Batıdan, "tahıl bilmeyen"
göçebe Martular seçme öküzleri ve koyunlarıyla geldiler kente; "kara
ülkenin halkı" Meluhhalılar egzotik çanak çömlekleriyle geldiler kente; doğudan
ve kuzeyden yüklerini "yük taşıyan eşekler" gibi taşıyan Elamhlar ve Subarlar
geldiler kente; ovanın prensleri, kabile reisleri ve şeyhleri aylık ve Yeni Yıl
armağanlarıyla geldiler kente.
Ama sonra felaket geldi ya da
yazarın sözleriyle: "Agade'nin kapıları, nasıl da yere kapaklandılar; ....
, kutsal İnanna armağanlarına dokunmadan bırakır; Ulmaş'da (İnanna'nın tapınağı)
o kentten gittiğinden, orayı terk ettiğinden (beri) korku hüküm sürer; odasını
terk eden bir genç kız gibi, kutsal İnanna Agade kutsal alanını terk etti;
silahlarını kaldırmış bir savaşçı gibi şiddetli savaşta kente saldırdı, kentin
göğsünü düşmana siper etti." Böylece çok kısa bir süre içinde, "beş,
on gün içinde değil" Agade'den efendilik ve krallık alındı; tanrılar ondan
yüz çevirdi ve Agade ıssızlaştı, viraneye döndü; Naram-Sin dünyaya küstü,
çuvallara büründü; savaş arabaları ve gemileri kullanılmaz oldu, çürümeye
bırakıldı.
Peki, bu nasıl oldu? Yazarımıza
göre, Naram-Sin yedi yıl süren saltanatı süresince Enlil'in sözünün aksi
yönünde davranmıştı; askerlerinin Ekur'a ve korularına saldırmalarına ve harap
etmelerine izin vermiş, bakır baltalar ve keserlerle Ekur'un binalarını
yıkmıştı, böylece "ev ölü bir delikanlı gibi cansız yatıyordu; gerçekte
"bütün ülkeler cansız yatıyordu." Dahası, "Tahıl Kesilmeyen
Kapı" adlı Kapı'da tahıl kesti; " 'Barış Kapısı'nı kazmayla
parçaladı"; kutsal kaplara saygısızlık etti, Ekur'un koruluklarını yere
serdi, altın, gümüş ve bakır kaplarını yerle bir etti; harap olan Nippur'un
bütün mallarını Enlil'in tapınağına yanaştırılan gemilere yükledi ve hepsini
Agade'ye götürdü.
Ama bunları yapar yapmaz
"sağgörü Agade'yi terk etti" ve "Agade'nin sağduyusu yerini
budalalığa bıraktı." O zaman "Enlil, rakibi olmayan köpüren tufan,
sevgili evine saldırıldığı için ne felaket getirdi": Gözlerini dağlara kaldırdı
ve "hiçbir egemenlik tanımayan halk" Gutileri aşağı indirdi;
"yeryüzünü çekirgeler gibi kapladılar," öyle ki güçlerinden kimse
kaçamadı. Bütün Sümer'in karadan, denizden haberleşmesi olanaksız hale geldi.
"Ulak yolculuğunu sürdüremedi; denizci gemisiyle açılamadı .... ; eşkıyalar
yolları tuttu; ülkenin giriş kapıları balçığa döndü; çevredeki tüm ülkeler kent
duvarları ardında kötülükler kuruyorlardı." Sonuçta, uğursuz kıtlık
Sümer'in üstüne çöreklendi. "Büyük tarlalar ve kırlar hiç tahıl üretmedi;
dalyanlardan balık çıkmadı ve sulu bahçeler ne bal ne de şarap üretti."
Kıtlık yüzünden, fiyatlar göğe çıkacak kadar yükseldi, öyle ki bir kuzuya ancak
yarım sila yağ ya da yarım sila tahıl veya yarım mina yün alınır hale geldi.
"Enlil'in yarattığı
insanoğlu’nun hepsini sefalet, yokluk, ölüm ve perişanlıkla sindirip
korkutmakla, Sümer panteonunun en önemli sekiz tanrısı - yani, Sin, Enki, İnanna, Ninurta, lşkur, Utu,
Nusku ve Nidaba- Enlil'in öfkesini yatıştırmanın tam zamanı olduğuna karar
verirler. Enlil'e dualarında, Nippur'u yıkan kent Agade'nin de aynı Nippur gibi
yıkılacağına yemin ederler. Böylece bu sekiz tanrı "yüzlerini kente dönüp,
Agade'nin yıkılması üzerine (bir lanet) söylerler":
"Ekur'a saldırmaya cüret
eden, Enlil'e (karşı gelen) kent,
Ekur'a saldırmaya cüret eden,
Enlil'e (karşı gelen) Agade,
Korulukların toz gibi yerle bir
olsun, ....
Balçığın (tuğla) dipsiz
derinliklerine dönsün,
Balçığın (tuğla) Enki'nin
lanetlediklerine dönsün,
Ağaçların ormanlarına dönsün,
Ağaçların Ninildu'nun
lanetlediklerine dönsün.
Boğazlanan öküzlerinin yerine
kadınlarını boğazlayasın,
Kesilen koyunlarının yerine,
çocuklarını kesesin,
Yoksulların değerli (?)
çocuklarını sularda boğmak zorunda kalsınlar,
Agade, sevinçli yürekle inşa
edilen sarayın, keder verici bir harabeye dönüşsün
Ayinlerinin ve dinsel
törenlerinin yapıldığı yerlerde,
Harabelerde (gezinen) tilkinin
kuyruğu sessizce kayıp .. ,
Kanal kenarındaki gemilerin
çekildiği yolu yabani otlar bürüsün,
Araba yolunda 'ağlama otu'ndan
başka bir şey büyümesin,
Gemilerin çekildiği yolda ve
iskelelerinde,
Yaban keçileri, haşarat (?),
yılan ve dağ akrepleri yüzünden hiçbir insan yürüyemesin,
Yürek yatıştıran bitkilerin
büyüdüğü ovalarında,
'Gözyaşı kamışı'ndan başkası
büyümesin,
Tatlı akan sularının yerine, acı
sular aksın Agade,
'Bu kente yerleşeceğim' diyen
oturacak iyi bir yer bulamayacak,
'Agade'de yatacağını' diyen
uyumak için iyi hiç yer bulamayacak."
Ve tarihçi tam da öyle olduğunu
söyleyerek bitirir:
Kanal kenarındaki gemilerin
çekildiği yolunu yabani otlar bürüdü,
Araba yolunda 'ağlama otu'ndan
başka bir şey büyümedi,
Gemilerin çekildiği yolda ve
iskelelerinde,
Yaban keçileri, haşarat, yılan ve
dağ akrepleri yüzünden hiçbir insan yürüyemedi,
Yürek yatıştıran bitkilerin
büyüdüğü ovalarında,
'Gözyaşı kamışı'ndan başkası
büyümedi,
Tatlı akan sularının yerine, acı
sular aktı Agade'de,
'Bu kente yerleşeceğim' diyen
oturacak iyi bir yer bulamadı,
'Agade'de yatacağım' diyen uyumak
için iyi bir yer bulamadı."
SAMUEL
NOAH KRAMER
Post a Comment