Header Ads

İnka’larda Tufan ve Yaratılış

İnka’larda Tufan ve Yaratılış


Tarihsel Arka plan
Aşağıdaki yaratılış söylencesi, İnkalar tarafından işgal edilmesinden önce Titikaka gölünün bulunduğu bölgede gelişmiş önemli bir dağ uygarlığı olan Tiyahuanako kültürüne aittir.

Arkeologlar, 1960'lardan bu yana ünlü Tiyahuanako harabelerinin bulunduğu bölgedeki sitelerde araştırmalarını sürdürmektedirler. Bolivya'nın And Dağlan bölgesindeki Titikaka gölünün güney kıyısında, yaklaşık MS 500 yılında inşa edilmiş olan ve Tiyahuanako uygarlığının önemini kanıtlayan anıtsal taş figürler vardır.

Arkeologlar Tiyahuanako'nun, yaklaşık MÖ 1.000 yılında bir köy olduğunu ve MS yaklaşık 500'den 1.200'e kadar And kültürünün yaygınlaşması için yeterince önem kazanmış olarak iki bin yıldan fazla bir süre işgal edilmiş olduğunu saptamışlardır. 1.200 yılında Tiyahuanako, muhtemelen bugünkü Şili ve Peru'nun büyük bölümünün yanı sıra, Bolivya ve Arjantin'in And dağlık bölgelerini kapsayan büyük Tiyahuanako İmparatorluğu'nun başkenti olur, imparatorluğun yıkılış nedeni hâlâ bilinmemektedir; ancak hâkim olduğu bölgede, 14. yüzyılın sonuyla 15. yüzyılın başı arasındaki bir dönemde İnkalar tarafından fethedilinceye kadar bir daha siyasi birlik kurulamamıştır.

Araştırmacılar, İspanyolların, bölgede yaşamış olan Ay maralar hakkında hiçbir şey öğrenememiş olmaları gerçeği karşısında şaşkınlığa düşmüşlerdir. Yerli halk da dev heykelleri diken halkın kimliği hakkında bir bilgiye sahip değildir. Varsayımlardan biri, İnkaların insanları bir bölgeden ötekine sürdüğü, dolayısıyla kendileri için henüz yeni sayılabilecek bölgelerde bazı kabilelerin yaşamış olabileceğidir. Bir başka varsayım, bölge sakinlerinin (ki o dönem için Aymaralardır) İspanyollara, ataları hakkında bilgi vermeyi reddetmiş olmasıdır.

Aşağıdaki söylence, 1550'lerin başında, Peru'daki İspanyol valisinin resmi çevirmeni Juan de Betanzos tarafından kaydedilmiştir. Betanzos, öyküyü bir öyküsel Peru şarkısından almıştır. Bu tür şarkılar, İnka tarihçileri için, kendi ulusal tarihlerini saklayıp korumanın geleneksel bir aracıdır.

Peru ile Bolivya arasında uzanan Titikaka Gölü, hem Peru- İnka hem de Bolivya-Aymara söylencelerinde önemli bir role sahiptir. İnkalar, egemenliklerini Titikaka Gölü'nün Bolivya kıyılarına dek genişletince, yerli Aymara halkının efsanelerini benimsemişler ve kendi ulusal bakış açılarını yansıtmak için Tiyahuanako kültürüyle değiştirmişlerdir. İnkaların siyasi değerleri de onları, o dönemde Aymara dili en yaygın biçimde konuşulan yerli dil olmasına rağmen, kendi dilleri olan Keçua'yj (Quechua) imparatorluklarının resmi dili olarak kullanmaya yöneltmiştir. Ancak İnka imparatorları, Aymara halkının İnka otoritesini ve dinini kabul etmesini istemişlerse de Aymaralar, kendi eski dinlerinden vazgeçmek gereğini duymamışlar, dolayısıyla iki din birlikte yaşamıştır.

Bugün, beş milyondan fazla insan, hâlâ Keçua dilini konuşmaya devam etmektedir. Ama Aymara dini de yaşayan bir dindir. Aymaraların çoğu bugün de And Dağları'nın Bolivya bölümünde yaşamaya devam etmekte ve hâlâ çobanlık ve tarımla geçinmektedirler.

İnka’ların dini sahiplenmeleri
İnka mitolojisi ve güneşe tapma geleneğiyle Tiyahuanako kültürünün dinsel inancı arasında doğrudan ilişki vardır. İnkaların, daha önceki uygarlıkların efsaneleri üzerine kendilerininkilerini nasıl kurduklarını görmek açısından bu yaratılış öyküsünü, onu izleyen İnka yaratılış öyküsüyle karşılaştırmak özellikle ilgi çekicidir, İnkalar, Kon Tiki Virakoça'yı (gokgürültüsü olarak görünen yaratıcı) kendi yaratıcı tanrıları olarak sahiplenmişlerdir.

İnkaların koruyucusu ve öğreticisi olan yaratıcı tanrı kavramı, Aztek ve Haide / Trimşian / Tlingit gibi Amerikan topluluklarında oldukça yaygındır. Diğer kültürlerde de ahlak değerlerini öğreten ve bu değerlere uymayan ya da aldırmayanları cezalandıran tanrısal yaratıcı vardır. Diğer birçok yaratıcı gibi Virakoça da ahlak değerlerine aykırı davranan insan ırkını yok etmek için tufan göndermiştir.

Bu yaratılış efsanesinde taşın oynadığı rol, bölgede kayaların çok oluşunu ve kayalardan biçimlendirilmiş çok eski figürlerin varlığını yansıtır. Bir dinsel uygulama olarak doğa olaylarına tapma ise insanların mağaralardan, nehirden, dağlardan ve kayalardan dogmasında yansıtılır.

Yaratılış

Başlangıçta her şeyin prensi ve yaratıcısı olan Efendi Kon Tiki Virakoça hiçlikten çıktı ve dünyayı ve gökyüzünü yarattı. Sonra hayvanları ve henüz herhangi bir ışık biçimi yaratmadığı için sonsuz bir gecenin karanlığı içinde, dünya üzerinde yaşayan dev insan ırkını yarattı. Bu ırkın davranışı Virakoça'yı kızdırınca, bu kez Titikaka Gölü'nde yeniden ortaya çıktı ve bu ilk insanları taşa çevirerek cezalandırdı. Daha sonra büyük bir tufan yarattı. Kısa zamanda en yüksek dağların dorukları bile sular altında kaldı.

Virakoça selin tüm canlıları yok ettiğinden emin olunca, yeryüzü tekrar açığa çıkana kadar suların çekilmesini sağladı.

Yaratın gücü o kadar büyüktü ki, güneşin Titikaka adasında doğup göklere yükselmesini sağlayarak gündüzü yarattı. Aynı biçimde ay ve yıldızlan yarattı ve her parlak ışığı kendi yolunda yerleştirdi. Elinin bir işareti ve ağzından çıkan bir emirle bazı tepe ve dağlar çökerek vadi oldu. Bazı vadiler de tepe ve dağ oldu. Bir başka el işareti ve emirle, kayalıklardan tatlı sulu dere ve nehirler fışkırdı, dağların kenarından dökülerek vadilerin içinden aktı.

Bundan sonra Virakoça dikkatini yeni hayvanlar ve yeni bir insan ırkı yaratmaya çevirdi. İlkin gökyüzünde uçmaları ve sessizliği şarkılarıyla doldurmaları için kuşları yarattı. Her tür kuşa söylemesi için ayrı bir melodi verdi. Bazılarım ağaçlı vadiler içinde, diğerlerini yüksek ovalarda ve dağlarda yaşamaya gönderdi. Sonra yeryüzünde dört ayak üstünde yürüyen hayvanları ve karınları üzerinde sürünen canlıları yarattı. Bunları da alçak ve yüksek yerler arasında paylaştırdı.

Tüm hayvanları yarattığında, Virakoça artık insanları yaratmaya hazırdı. Onları taştan şekillendirmeye karar verdi; taştan adamlar, taştan kadınlar ve taştan çocuklar biçimlendirdi ve boyadı.

Kadınların bazılarını hamile olarak yarattı. Bazılarını ise, çocuklarına bakan kadınlar olarak yarattı; beşikteki küçük çocuklara yaşam verdiğinde onlara bakacaklardı. Bazılarına uzun saçlar, diğerlerine de kısa saçlar çizdi. Her heykelin üzerine o kişinin giymeye devam edeceği giysileri çizdi. Böylece Virakoça, her insana yaşarken sahip olacağı görünümü verdi. Sonra Tiyahuanako'da bu taştan halkın bir kısmı için taştan bir yerleşim yeri biçimlendirdi.

Son olarak Virakoça, taştan heykellerini gruplara ayırdı. Her bir gruba yetiştireceği yiyeceği, konuşacağı dili ve söyleyeceği şarkıları verdi. Sonra taştan heykellerin hepsine, yeryüzünün altına gömülmelerini ve kendisi ya da yardımcılarından biri onları çağırana kadar orada kalmalarını emretti.

Virakoça kendisiyle birlikte Titikaka Gölü'nden çıkan dostlarına görevlerini açıkladı. "Bir kısmınızın kuzeye, bir kısmınızın güneye ve geri kalanınızın da erkenden doğan sabah güneşine doğru yürümenizi istiyorum. İnsanları yerleştirmeyi düşündüğüm bölgeleri aranızda paylaştırın. Bölgenize vardığınızda su kaynaklarına, mağaralara, nehirlere ya da yüksek dağların yaylalarına gidin. Bu yerlerden bölgeniz için ayırdığım taştan grupları çağırın."

Böylece, Virakoça'nın dostlarının her biri yaratma işleminde yardımcı oldu ve ülkeye pek çok insan grubu yerleştirildi. Her bir "Virakoça" kendi taştan grubunu çağırdığında, Virakoça "evreni yaratan Kon Tiki Virakoça, insanlarına yarattığı taş heykellerden dışarı çıkmayı ve bu bölgeye yerleşmeyi emrediyor! Bölgenizde yaşayın ve sayınızı arttırın" diye seslendi.

Virakoça da And Dağları'ını aşan Kraliyet yolundan, daha sonra Cuzco kenti olacak yere doğru yürüdü. Yolculuğu boyunca grup grup insanları çağırdı ve her gruba topraktan nasıl geçineceklerini öğretti. Onlara her ağacın, her bitkinin, her meyvenin, her çiçeğin adını söyledi. Onlara hangilerinin iyi birer yiyecek kaynağı olduğunu, hangilerinin hastalık ve yaralan iyileştireceğini ve hangilerinin kesinlikle ölüm getireceğini gösterdi. İnsanlara, birlikte barış içinde yaşayabilmeleri için birbirlerine iyilik ve saygıyla davranmalarım da öğretti. Bu arada Virakoça'nın yardımcıları da aynı bilgiyi kendi bölgelerinde ortaya çıkan insan topluluklarına öğretiyorlardı.

Virakoça bu işlemi, karşısına taşlarla silahlanmış bir insan topluluğu çıkana kadar sürdürdü. Onlar Virakoça'yı tanımadılar ve ona saldırdılar. Virakoça göklerden ateş yağdırarak onları cezalandırdı. İnsanlar taşlarını yere attılar ve Virakoça'nın ayaklarına kapanarak ona teslim oldular. Virakoça sopasının üç vuruşuyla alevleri söndürdü ve onlara yaratıcıları olduğunu açıkladı.

Bu insanlar Virakoça'nın büyük bir taş heykelini yaptılar. Virakoça'nın göklerden ateş indirdiği yerde bir tapınma yeri oluşturdular ve heykeli içine yerleştirdiler. Onların torunları bu kutsal yerde altın ve gümüş sunmaya devam etmektedirler.

Sonunda Virakoça, Cuzco olarak adlandırdığı yere vardı. Bu bölge için bir yönetici yarattı ve deniz kıyısına döndü. Yardımcıları da ona katıldılar ve batan güneşe doğru okyanusa açıldılar. Onları son görenler, sanki deniz sağlam bir karaymış gibi dalgaların üzerinde yürüyüşlerini hayranlıkla izlediler.

İnsanlar bu olayın anısına, yaratıcılarına, "denizin köpüğü" anlamına gelen Virakoça adını verdiler. Virakoça ve dostlarını bir daha asla gören olmadı

 

Kaynaklar:

    - Donna Rosenberg

 


Sümer – Mısır bağlantısı

Sümer – Mısır bağlantısı Gebel el-Arak hançeri Paris’teki Louvre müzesi, 1916 yılında Hamamat vadisinin batısındaki Gebel el-Arak köyünde...

Tema resimleri 4x6 tarafından tasarlanmıştır. Blogger tarafından desteklenmektedir.