Header Ads

Taş çağında din (Orta ve yenitaş) - 2

Taş çağında din (Orta ve yenitaş) - 2


Yontmataş Çağı (paleolithique)
ile Yenitaş ya da Cilalıtaş Çağı (neolithique) arasında kalan dönem için tarihöncesi uzmanı H Westropp tarafından 1866'da önerilen Ortataş Çağı (mesolithique) adı 1909 yılında J. de Morgan tarafından resmileştirilmiştir. Bu geçiş dönemi MÖ 9.000 dolaylarında başlayıp çeşitli yörelere göre MÖ 5.000-3.000 dolaylarına kadar sürmüştür. Ortataş Çağı'na ait el aletlerindeki teknikte özellikle işlenmiş minik taş parçaları (microlithique) öne çıkmaktadır. Ölü gömmeyle ilgili geleneklerde iki eğilim göze çarpar: Bir yanda, genellikle boyanmış veya yanına aşı boyası konulmuş iskeletler bacakları karna doğru çekilmiş durumda toprağa gömülürken, diğer yanda aşı boyasıyla boyanmış veya boyanmamış kafatası öbeklerine rastlanır. Ortataş Çağı'nın sonlarına doğru ilk köylerin ortaya çıktıklarına tanık oluruz.

İlk olarak J. Lubbock tarafından 1866'da kullanılan ve 1869'da J. de Mortillet tarafından kabul edilen "Yenitaş Çağı" adı, insanlık tarihinin Yontmataş Çağı'ndan Tunç Çağı'na kadarki dönemine işaret eder. Yenitaş Çağı'na ait alet teknikleri en erken Ortadoğu'da, Bereketli Hilal'in (Yukarı Mezopotamya) dağlık sınırında ortaya çıkar. Filistin' deki Natufyen kültürü MÖ 7.800'e tarihlenmiştir ki bu da Yenitaş Çağı'nın ilk olarak Ortadoğu' da başladığını gösterir. Yeni taş Çağı'nın en önemli özellikleri, ziraatın, hayvan yetiştiriciliğinin ve köylerde yerleşik düzene geçişin başlamasıdır.

Bu birkaç bin yıllık dönemden geriye son derece zengin belgeler kalmıştır: Cilalı balta öbekleri, kaya yüzeylerine işlenmiş simgesel ve palamut biçimli tasvirler, iri taştan anıtlar (megalithique), dolmenlerin duvarlarına çizilmiş çember halinde figürler, Stonehenge'deki çember biçimli tapınak, Yenitaş Çağı'na ait ama Yontmataş Çağı'nda görülenler kadar güzel olmayan resimler, mezar anıtları duvarlarına işlenmiş gravürler.

Dünyanın, av hayvanlarının, insanın, ölümün kökenlerine ilişkin söylencenin ana teması olan "efsanevi ata" düşüncesi belki de Ortataş Çağı'nda ortaya çıkmıştır.

Bulunan mezar alanları, kafatasının o dönem insanı için özel bir önem taşıdığını gösterir. İnsan o kafatasında kendi "ruhunu", kendi "ikizini" keşfeder. İmgelemin kullanıldığı etkinliklerin bolluğuna işaret eden çok sayıdaki alet buluntusu, insanla madde arasında gitgide büyüyen bir ilişkiyi ve bu yöndeki ilerlemeyi gösterir. Bu durum biçimlenmekte olan söylenceye de yansır. Eliade'a göre, "Ortataş Çağı'nda kaydedilen ilerlemeler Yontmataş Çağı'ndaki insan topluluklarının kültür birliğine son verir ve bundan böyle uygarlıkların ana özelliği olacak olan çeşitliliğin ve ihtilafların önünü açar" (De l'alge de la Pierre aux mysteres d'Eleusis - Taş Devrinden Eleusis Gizemlerine, 1976, s. 46) .

Kökenle ilgili söylencelerin büyük bir bölümü tahıl ve sebze üreten tarım toplumlarından kaynaklanır. En sık rastlanan tema, bir tanrısal varlığın yerine getirdiği bir kurbandan fışkıran bitkilerdir. Ergenlikle ilgili törenler, kurban törenleri ve kimi cenaze törenleri hep bu söylenceler ekseninde sıralanır. İnsanların dünyasıyla bitkilerin egemenliği arasında kurulan dayanışmada kadın birinci sırada yer alarak ana-tanrıçalara ve doğurganlık tapımlarına kaynaklık edecektir.

Yaşamın kökenini, insanın sürekliliğini ve ölümü yönettiği için doğurganlık dinsel bir gizemdir. Doğurganlığın gizemi içerisinde cinsel kutsallık, kutsal evlenme, bitkilerin yeniden doğması, yıldızlarla, güneşle ve ayla ilgili simgesellik de yer alır. Yenitaş Çağı'nın sürdüğü binlerce yıl boyunca bu dinsel değerler yavaş yavaş birbirlerine eklemlenmişlerdir. Homo neolithicusa göre, doğumun, ölümün ve yeniden doğumun gizemleri mevsimlerin ve bitkilerin döngüsellikleri sayesinde anlaşılır hale gelir.

Yenitaş Çağı'nın dini, dünyanın döngüsel yenilenmesi üzerine kurulu kozmik bir dindir. Kozmik ağaç dünyanın merkezinde yer alır. Yeni yıl kutlamalarının yarı söylencesel yarı ayinsel senaryosunun kökleri Yenitaş Çağı'ndaki dine kadar uzanır ve halen tüm Ortadoğu'da ve Hint-İran dünyasında muhafaza edilmektedir. Kozmik zamanla ilgili deneyim düşüncede de izini bırakmıştır: Takvimler, dairesel zaman kavramı, kozmik döngü kavramı. Eliade'a göre, "Doğu ve Akdeniz dünyasına iki bin yıl boyunca egemen olacak olan kozmolojilerin, öte dünya bilgilerinin ve Mesih/Mehdi beklentisine odaklanan akımların kökleri Yenitaş Çağı'nda üretilen kavramlara kadar uzanır" (De l'age de la Pierre aux mysteres d'Eleusis, 1976, s. 54). Kozmik döngülere ve dairesel zamana belli değerler verilmesinin yanı sıra uzanım da kutsallaştırıldığını görürüz. İnsan, dualar ve törenler aracılığıyla içerisinde yaşamını sürdürdüğü uzamı kutsallaştırır. İnsanın barınağı ve köyü dünyanın imgesine (imago mundi) dönüşür.

Eliade, De l'age de la Pierre aux mysteres d'Eleusis başlıklı yapıtında (s. 60-63), Yenitaş Çağı'ndaki manevi yapının genel hatlarını çizer. Burada söz konusu olan dinsel bir yapı olsa da bunu yalnızca bulunan arkeolojik malzemenin yorumlanmasıyla algılayabiliyoruz, çünkü Yenitaş Çağı toplumları geride ne yazılı belge ne de canlı gelenekler bırakmışlardır. Bu nedenle, homo religiosusun simgesel anlatımına başvuran olaybilimsel ve yorumsal yaklaşımlar sayesinde bu konuda ancak parçalı bir görünüm elde edebiliyoruz. Buna karşılık, gün yüzüne çıkarılan bol miktardaki somut malzemeden elde edilen bilanço son derece olumludur: Ölü tapımı, doğurganlık tapımı, bitkilerin gizemiyle ilgili tapımsal törenler, dünyanın merkezi simgeselliğini barındıran kozmolojiler.

Yenitaş Çağı'nın manevi yapısının merkezinde simgesel anlatım yer alır ve dinsel düşüncenin zenginliğini ve karmaşıklığını anlamamızı sağlar. İlk yazılı metinlerin ortaya çıkmasıyla birlikte, derin anlamlarla ve düşüncelerle yüklü Yenitaş Çağı'yla bir bağ kurabiliyoruz. İlk yazılı metinler Yenitaş Çağı'yla ilgili eskil ama yeni uygarlıkla değişikliğe uğramış dinsel görünümü ifade ederler. Bu yeni uygarlık, Demir Çağı söylencebilimi, kent uygarlığı, krallık ve düzenlenmiş kutsal cisimlerden oluşur. Bu manevi yapının sağa sola saçılmış parçalarının tarım toplumlarında muhafaza edilmiş olduklarını da vurgulayalım.

 

Kaynaklar:

-                          - Paul Poupard

-                         - Mircea Eliade





Sümer – Mısır bağlantısı

Sümer – Mısır bağlantısı Gebel el-Arak hançeri Paris’teki Louvre müzesi, 1916 yılında Hamamat vadisinin batısındaki Gebel el-Arak köyünde...

Tema resimleri 4x6 tarafından tasarlanmıştır. Blogger tarafından desteklenmektedir.