Header Ads

KEMALETTİN TUĞCU

KEMALETTİN TUĞCU


İstanbul'un Çengelköy semtindeki bir evde, 27 Aralık 1902 günü doğan bir bebek buruk bir sevinç yaşattırır. Anne ve babanın yüreği buruktur çünkü, bebeğin iki ayağı da içe dönüktür.Çıkıkçı Şahnazar Hanım'a haber salınır hemen. Şahnazar Hanım bebeğin ayaklarını tahtalara sarar ve açılmaması konusunda ev halkını uyarır. Baba Yüzbaşı Galip Bey, bebeğin ağlamalarına dayanamayarak sargıları çözer, tahtaları atar..

Çıkıkçı Şahnazar Hanım, birkaç hafta sonra kontrol için geldiğinde tedavinin yapılmadığını görünce çok kızar. Bebeğin ayaklarını yeniden sararken, sert dille uyarısını yineler : "Sargıyı sakın açmayın, yoksa sakat kalır !"
Yüzbaşı Galip Bey, akşam eve geldiğinde bebeğin feryat figan ağladığını görür. Yüreği oğlunun acısına dayanamayan baba, eşinin yalvarmalarına aldırmadan sargıları bir kez daha açar...
O bebek, "acıklı" kitaplarıyla ünlenecek olan Kemalettin Tuğcu'dur ve yazar, yaşadığı bu talihsiz olay hakkında şöyle konuşur : "Babamın acıma duygusu yüzünden sakat kaldım ve ömrüm boyunca bunun acısını çektim."
20. yüzyılın tanığı olan Kemalettin Tuğcu 2. Meşrutiyet’in ilanında 6 yaşında bir çocuktur. Çengelköy o sabah top sesleri ile uyanır. “Rumeli’de paşaları öldürüyorlar, Hareket Ordusu İstanbul’a geliyor,” haberleri arasında, İstanbul’da çıkan yangınları, Taşkışla’nın bombalanışını görülür evlerinin penceresinden. Abdülhamit’in başkomseri olan dedesi Padişaha karşı olduğu gerekçesiyle gözaltına alınır. Ertesi gün suçsuzluğu anlaşılıp serbest bırakıldığında, üzüntüden şeker hastası olur. Küçük bir aylıkla emekliye ayrılır, evine kapanır. Kısa süre sonra da ölür.
Hayat bir anda değişir Kemalettin için. Aynı yıl, ayaklarında yaralar açılmaya başlar. Yürüyemez. Kardeşleri ve akrabalarının çocukları koşup oynarken o bir ağacın arkasına saklanıp ağlar. Annesinin eteklerinin arkasında durur hep. Kimse ayaklarını görmesin diye kendini gizler.
31 Mart Olayı yaşandığında 7 yaşındadır. Gericiler mektepli subayları öldürüyorlar diye, babası Yüzbaşı Galip Bey, saklanır, çocuklarını görmeye geceleri gelir. Siyasi olaylara aklı ermeyecek yaşta olsa da, babasının tehlikede olduğunu sezer…
1. Dünya Savaşı’yla birlikte tüm ülkede yoksulluk başlar. Balkan Savaşı bozgunundan kaçıp İstanbul’da camilere, okullara yerleştirilen insanların sefaletine tanık olur. Yaşadıkları köşk Nevfer Mektebi’ne kiraya verilir. Kemalettin birkaç gün devam edebildiği bu okuldan ayaklarında yeniden açılan yaralar nedeniyle ayrılır. Okula gidemez.
Babası Çanakkale’ye tayin olunca savaşın ortasında bulurlar kendilerini. Havada mermiler, gülleler uçuşurken, bir gece yarısı, gebe bir atın sırtında annesi ve iki küçük kardeşiyle birlikte kaçarlar. Babası yaralanınca İstanbul’a geri döner tüm aile.
Çocukluktan gençliğe uzanan yolda savaş, işgal, salgın hastalıklar, yoksulluk, yangınlar ve ölüm vardır.
Sakat olduğu için insan içine çıkmaz ve hep ağlar. Babası ağabeyine okuma yazma öğretirken o da öğrenir onları dinleyerek. Annesinin oyalansın diye aldığı defterlere hikâyeler yazmaya başlar. Yazar, yazar, yazar… Sonra hepsini bahçede yakar. On üç yaşında ilk romanı (büyükler için) “Fazilet Tacı”nı Akşam Gazetesine götürür. Dosyasını Vâlâ Nurettin alır. Eve dönünce telefon edip, “Lütfen o romanı çöp sepetine atınız” der. Ama yazmayı sürdürür.
Hayal kurma tutkusunun 1911 yılında başladığını söyler Kemalettin Tuğcu. On üç yaşındadır. Şiirle de o yıl tanışır. Hayalleri Don Kişot, Guliver’in Seyahatleri ve Kuleli Askeri Lisesi’nde okuyan ağabeyinin gönderdiği kitaplarla, Çocuk Bahçesi, Çocuk Dünyası ve Talebe Defteri dergileriyle beslenir. Gizli bahçesini, düş evini kurmaya başlamıştır.
Dayısından öğrendiği Fransızcayı çeviri yapabilecek kadar ilerletir. Çevirdiği kitaplardan bazıları; Araba ile Dünya Gezisi, Çırak Uçman, İzci Korkut, İzciler Kralı.
Cumhuriyet’in ilanından sonra Çengelköy fırınında yeni yazı dersleri verir. Tespihçilik, duvarcılık, marangozluk işlerinde geçici olarak çalışır. Bir kimya kitabını Türkçeye çevirir. 1927’de Irmak- Ildızın demiryolunda işçi olarak çalışır, sıtmaya yakalanınca İstanbul’a döner.
1932 yılındaki Cumhuriyet Balosu’nda yakınları aracılığıyla tanıdığı Tahsin Demiray’ın Mektep Neşriyat Yurdu Matbaası’nda çalışmaya başlar. Bir süre sonra Türkiye Yayınevi adını alacak olan bu matbaada uzun yılları geçer. Mürettiphanede çalışırken bir yandan da Fransızcadan “Çırak Uçman” kitabını çevirir. O sırada çıkan Yavru Türk dergisine, Binbir Roman ve Resimli Roman’a her hafta hikâyeler yazar.
İlk romanı “Zavallı Büyükbaba” tefrika edilmeye başlar ve çok beğenilir.
Piyes, güldürücü bir savaş hikâyesi ve Cumhuriyet ruhunu taşıyan öyküler yazar.
Durmak bilmeyen kalemiyle birçok roman üretmekte ve hepsi de sevilerek okunmaktadır.
1943 yılında Türkiye’nin ilk kadın dergisi “Ev-İş” in başına geçer ve derginin satışlarında bir patlama yaşanır. Çocuk romanları ardı ardına yayınlanır.
Büyükler için de yazmaya başlar. Müstehcen neşriyat yapmakla suçlanır, beraat eder.
20 yıl çalıştığı Türkiye Yayınevi’nden tek kuruş tazminat almadan ayrılır ve Doğan Kardeş dergisine geçer. Buradaki görevi çok uzun sürmez ve Hayat Mecmuası’ndan gelen teklifi kabul eder. 1955 yılında çalışmaya başladığı Hayat mecmuasından 1974 yılında emekli olur.
Bundan sonra kendini tümüyle kitap yazmaya verir…
1995 yılında Tüyap Kitap Fuarı’nda çocuk romancısı olarak onur ödülü alır.
İlk ve tek ödülünü aldığında 93 yaşındadır.
Ödülden bir yıl sonra, 18 Ekim 1996’da aramızdan ayrılan Kemalettin Tuğcu, 94 yıllık yaşamında edebiyatımıza 350 adet kitap armağan etmiştir. Yazmak onu mutlu ettiğinden, yayınevlerine telif ücreti konuşmadan kitaplarını vermiştir. Para istemek ona göre ayıptır.
Yayınevleri Kemalettin Tuğcu’nun kitaplarını çok basar, çoksatar. Ama kitapların baskılarına hiç mi hiç özen göstermezler. Kitapları çok okunur, okuyucuları arasından önemli romancılar ve gazeteciler çıkar. Birkaç kuşağa okuma yazmayı söktürür, çocuklara ve büyüklere okuma sevgisini aşılar, onları kitapla tanıştırır.
1995 yılında yayınlanan “Gelişigüzel” bir şiir kitabı vardır.
Tuğcu'nun romanlarından sinema filmi çekilmiştir. “Küçük Besleme “ve “Ayşecik” sinema filmlerinin senaristidir.
Kitaplarından bazıları: Üvey Baba, Saadet Borcu, Sokak Köpeği, Küçük Serseri, Şeytan Çocuk, Kardeşim Tomris, Komşularımız, Korkunç Yıllar, Küçük Adamlar, Eskici Baba, Taşyürek, Uçurum, Yetim Malı, Altın Bilezik, Ana Hakkı, Benden Sonrakiler, Benim Babam, Ceylanlı Bahçe, Çifte Kumrular, Çingene Kızı, Çocuk Hırsızları, Çocuklar Adası, Dede ile Torun, Deniz Kızı, Eski Bir Masal, Gece Kuşları, Gülçin Abla, Mercan Kolye, Küçük Gazeteci…

Sırça köşkün masalcısı: Kemalettin Tuğcu

Sümer – Mısır bağlantısı

Sümer – Mısır bağlantısı Gebel el-Arak hançeri Paris’teki Louvre müzesi, 1916 yılında Hamamat vadisinin batısındaki Gebel el-Arak köyünde...

Tema resimleri 4x6 tarafından tasarlanmıştır. Blogger tarafından desteklenmektedir.