Header Ads

Alt kademe Leşçil Homo: Garhi ve Habilis

Alt kademe Leşçil Homo: Garhi ve Habilis


...Bizi burada ilgilendiren sadece ötekiler, yani çelimsizler. En azından atamız olma ihtimalleri var. Hepsi olmasa da bir kısmı iki ayak üzerinde yürüyordu ve iki ayak üzerindeki (aşağı yukarı) dik duruşlarının doğurduğu fizyolojik değişiklikler, lisan ortaya çıktığı zaman kullanışlı olmuştur. Bunun dışında, kuyruksuz maymun atalarından çok da farklı değillerdi. Beyinleri biraz daha büyüktü, o da belki. Taş aletler yapmıyorlardı, en azından sonuncuları Australopithecus garhi'ye kadar; bunun sebebini biraz sonra göreceğiz. HİS'leri (Hayvan İletişim Sistemi) muhtemelen kuyruksuz maymun HİS'lerinden çok farklı değildi; ancak, büyük ihtimalle repertuarlarına yırtıcılara karşı uyan çağrıları eklemişlerdir.

O zaman elimizde tek seçenek kalıyor: leşlerle beslenmek.
Fakat leşçilliğin de sorunları vardı.

İki etçil sınıfı olduğunu düşünürüz hep, avcılar ve leşçiller; aslanlar avlanır, sırtlanlar leş yer. Yanlış: Sırtlanlar grup halinde avlanır, oysa çoğu büyük kedi fırsatını bulunca leş yer. Yırtıcılarda sportmenlik anlayışı yoktur; fazla çaba sarf etmeden bir şeyler yeme şansı yakalarlarsa, bundan faydalanırlar. Avlanmak, enerji açısından pahalıdır; ancak çevrenizde yere uzanmış sizi bekleyen taze et yoksa yapacağınız bir iştir.

Dolayısıyla, leşçiller arasında doğal bir hiyerarşi mevcuttur. Tabii ki sırtlanların, yabani köpeklerin ve benzerlerinin üzerinde, en tepede büyük kediler bulunur. Fakat bir iki büyük leşçile karşı bol sayıda küçük leşçil varsa, yemeğe küçükler konabilir. Bunların altında akbabalar gelir; dört ayaklı leşçillerin geride bıraktığı hemen her şeyin icabına bu kuşlar bakar. Australopitekus'lar bu hiyerarşiye hangi noktadan girebilirdi?

Yeni bir serüvene neresinden katılırsınız? Elbette en dibinden.

Fakat akbabalar işini bitirdikten sonra geride ne kalır? Pekâlâ, kemikler dışında hiçbir şey.


Eğer bir türün yeni bir niş açması gerekmişse, bu Australopithecus garhi idi.  Tam ona uygun bir niş orada bekliyordu; kemiklerin içinde diyebiliriz. Çünkü aleti olmayan hiçbir türün erişemeyeceği kemik içi, yani kemik iliği, bilinen en zengin ve besleyici gıdalardan biridir.

Genelde leşçiller dişleriyle küçük, çıtkırıldım kemikleri çatlatıp parçalayabilir. Büyük kemikler fazlasıyla kalın, fazlasıyla dayanıklıdır. Fakat elinde taştan çekiciyle açıkgöz bir primat, en büyük kemikleri bile ufalayabilir. Bunu ilk önce hangi australopitekus Einstein'ının düşündüğünü asla bilemeyeceğiz. Ancak, son yıllarda, garhi türüyle ilgili kazı alanlarında bulunan kemiklerin üzerinde ilkel aletlerin bıraktığı izler olduğu kesin (hatta bir avuç alet de bulunmuştur) ve bu aletler, garhi'nin ardılı Homo habilis'e ait olamayacak kadar eski.

Bazı paleontologlar bu durumu bir utanç addeder, çünkü "hünerli adam" diye nitelenen Homo habilis'in alet yaptığı olgusu ve bunu ondan önce başka bir türün yapmadığı inancı, habilis'i insan ailesinin tanımlanmış ilk üyesi saymanın temelini teşkil etmektedir. Şüphesiz, habilis aletleri, yani Oldovan sanayisi denen aletler, garhi aletlerinden daha sofistike olabilir. En azından uzmanların bize söylediği bu. Sizin ya da benim elimize bu aletlerden biri tesadüfen geçseydi, doğal güçler tarafından yontulup, şekil verilmiş taşlardan muhtemelen ayırt edemezdik; bu iki alet takımı da işte bu kadar ilkel.

Gerçi önemli olan, garhi'nin ve habilis'in aynı zorlukla karşılaşıp, bununla aynı şekilde başa çıkmış olmalarıdır (bir tanesinin ötekinin atası olup olmamasından bağımsız olarak) . Genel primat bakış açısıyla, bunu abartmaya değmeyeceğini söyleyebiliriz. Fildişi Sahili şempanzeleri, palmiye ağacı meyvelerinin kabuğunu kırmak için ham (fakat dikkatle seçilmiş) taşlar kullanır. İşlevsel benzerlik mi yoksa evrimsel türdeşlik mi? Kim bilir? Belki son ortak ata yemişlerin kabuğunu kırıyordu, belki de içinde yenebilir malzeme olan sert nesnelerle karşılaşan, beyni yeterince büyük her hayvanın kendiliğinden aklına gelebilecek bir fikirdir.

Fakat atalarımızın bakış açısıyla, kemikleri kırarak açmanın en az dört büyük faydası bulunur:
• Bolluk: Savanda otçulların sürüsüne bereketti, dolayısıyla etraf kemikten geçilmiyordu.
• Kalıcılık: Canlı avların aksine kemikler durduğu yerde durur; asıl sahibi ölüp gitse bile kemik uzun süre erişilebilir halde kalır.
• Rekabetin olmayışı: Bu gıda kaynağından başka bir hayvan faydalanamazdı; dolayısıyla, atalarımız sahneye girmeden çok önce öteki leşçiller gitmiş oluyordu.
• Yüksek değerli ürün: Kilosu kilosuna değerlendirildiğinde, savandaki hiçbir gıda kemik iliğinden daha besleyici değildi.

Böylece, önce garhi, sonra da habilis alt kademe leşçil oldular. Şu işe bakın ki beyinleri büyümeye başladı...
...

ADEMiN DİLİ
İnsan lisanı nasıl yarattı, Lisan insanı nasıl yarattı
Derek Bickerton


Diğer Kaynaklar:

Homo habilis (Latince yetenekli insan), soyu tükenmiş hominid türlerinden biridir. Günümüzden yaklaşık 2.5 ila 1.8 milyon yıl önce Pleistosen'nin başlangıcında yaşamıştır.

Homo habilis genellikle homo cinsinin ilk örneği kabul edilir. Homo türüne dahil canlılar arasında muhtemelen insana en az benzeyenidir. Kısa boylu, uzun kolludur. Ancak yüzü fazla çıkıntı yapmaz, yani modern insana benzer şekilde basıklaşmaya başlamıştır. Australopithecinenin soyundan geldiğine inanılır. İnsansı maymunlara benzeyen ve h. habilisden daha iri olan homo rudolfensis’in ise yakın atalarından olduğu düşünülmektedir.
 ---------------------------------------------------------------------------------------------

Sümer – Mısır bağlantısı

Sümer – Mısır bağlantısı Gebel el-Arak hançeri Paris’teki Louvre müzesi, 1916 yılında Hamamat vadisinin batısındaki Gebel el-Arak köyünde...

Tema resimleri 4x6 tarafından tasarlanmıştır. Blogger tarafından desteklenmektedir.