Sümer'de insanın Yaradılışı
Sümer'de insanın Yaradılışı
Sümerli düşünürler, insanlara ve onların kaderleriyle pek ilgilenmemişlerdir. Onlar insanların çamurdan ve tek bir amaçla yaratıldığına inanmışlardı: Tanrıların rahatça ve engellenmeden tanrısal görevlerini yapabilmeleri, onlara yiyecek ve içecek ile başlarını sokacak bir bina hazırlamaları için yaratılmışlardır.
Sümerlilerin
insanın yaratılışı ile ilgili görüşlerini Sumer mitlerinden çıkarmaktayız. Enki
ve Ninmah: İnsanın Yaratılışı isimli mitolojik hikaye de bize bu konu da bilgi
vermektedir.
Enlil
hayvanat ve nebatı da yarattıktan sonra babası Anu’yu yeni bir tasavvurundan
haberdar ediyor: ilahlar istirahat ederken onların işini görmek üzere kan ve
kemikten insan yaratacağını söylüyor. Ea’nın teklifi üzerine Kingu (Tiamat’ın ikinci
kocası) kesilerek kanıyla insan çamuru yoğruluyor. Bu suretle insan da
yaratılıyor.
Bunun
yanında, kaynaklarda insanın yaradılışı farklı tanrılara da dayandırılmıştır.
Bunu Enlil’e mal ettikleri gibi, Enki olduğunu söyleyen metinlere de
rastlanmıştır. Anlatıldığına göre; Nammu adına taşıyan ilksel anneden doğan
bütün tanrılar dünyaya ve her biri kendi bölgesine yerleşirler. Evli ve aile
sahibi olan bu tanrılar, varlıklarını sürdürmek için başlangıçta çalışmak
durumunda kalmışlardır. Çalışması gerekenler de bir anlamda ikinci sınıf
tanrılardır. İçlerinden çalışmaktan muaf olan en büyükler, zamanlarını dinlenerek
geçirirler. Çalışan tanrılar bu yorgunluktan ve eşitsizlikten pek hoşnut
değillerdir. Nammu bu durumun değiştirilmesi gerektiğini önererek Enki’yi
uyarır. Bunun üzerine uzunca süre düşünen Enki, yeni bir “varlık” icat eder:
Döküm kalıbını hazırlar –bu kil ülkesinde yaygın bir işlem- ve Ninmah ile yedi
tanrıçanın yardımıyla, hem iktisadi hem de teknik bir sorunu çözmek için uygun
hale getirilmiş olan insanı yaratmak üzere Nammu’ya kalıbın nasıl kullanıldığını
gösterir. Sonuçta Enki, sipariş üstüne, bir aletin planlarını hazırlayan bir
mühendis gibi davranır.
Enki
tanrıça Nammu’ya, “Ben senin dediğin yaratığı meydana getirdim, sen de onun
üzerine tanrıların görüntüsünü koy” diyor, böylece insan, tanrı şeklinde
yaratılmış oluyor.
Metnin
devamında tanrının dehası anlatılır. Düzenlenen törende içtikleri bira ile
neşelenmiş olan tanrı ve eşi arasındaki bir tartışma, bir nevi meydan okuma
olur. Ninmah, Enki tarafından hazırlanan döküm kalıbını kullanarak kusurlu
insanlar yapmaya karar verir ve uygun bir kullanım alanı ya da iyi bir kader
bularak onları düzeltmek amacıyla kocasına meydan okur. Kocası kabul eder ve
insana, zayıf ve güçsüz varlığa, krallık görevlisi kaderini yükleyerek altı kez
iddiayı kazanır. Her insana ayrı bir görev verir. Köre, ozan kaderi verir; döllenme
gücünden yoksun olanı ustası olduğu iyi bir büyüyle iyileştirir. Bundan sonra,
Enki, Ninmah’ı kalıptan çıkaracağı son kusurlu insana bir görev bulmaya
çağırır. Bu, görünüşe göre, zayıf ve ölüme yaklaşmış yaşlı bir adamdır ve
tahmin edilebileceği gibi Ninmah, bu insana herhangi bir “iyi kader“ bulamaz.
Sumer
inanışına göre tanrılar evreni, insanları yarattıkları gibi, onların geleceklerini
daha doğrusu kaderlerini de baştan belirlemişlerdir. Metinlerde bunu simgeleyen
kelime nam=kader, nam.tar= kaderi belirlemektir. Buna göre
tanrılar bir insanın veya bir varlığın ne olacağını, ne olması gerektiğini belirlemiştir.
Bu varlığa meydana gelir gelmez de bir ad vermeleri zorunlu idi. Bu ad verme
simgesi de mu= isim, addır. İsim verilmeyen hiçbir nesne var olmamış
demektir.22 Yaratma konusunun geçtiği tabletlerde insanın kaderinden söz
ediliyor. İlk yaratılan insanlar pek uygun çıkmamış; normal insan tipi birkaç
denemeden sonra ancak çıkabilmiştir.
Tüm
insanlar tanrıların hizmetkârı idi. S.N.
Kramer bu konuda; “onlar insanların çamurdan ve bir tek amaçla
yaratıldığına inanıyorlardı. Bu da; Tanrıların rahatça ve engellenmeden tanrısal
görevlerini yapabilmeleri, onlara yiyecek, içecek ile başlarını sokacak bir
bina hazırlamaları içindi. ”
Yaratılış
destanında insan, yaratıcı tanrı Marduk’un özen göstermeden ağzından çıkıveren
şu sözlerden sonra yaratılmıştır: “Tanrılar’ın sırtındaki (çalışma) yük(ü) ona
yüklensin ki tanrılar rahat nefes alabilsin.”
Aynı
görüş, Enlil’in insanların yerden bitkiler gibi toprağı delerek çıkabilmeleri
için, yerin kabuğunu bir kazma ile kırışını anlatan daha eski bir Sumer
mitosunda da dile getirilmiştir. Sumerlilerin inanışına göre insanlar sadece
dini vazifelerini (ibadet, tapınak inşası, kurban vs.) yerine getirmekle
kalmayıp, aynı zamanda üretim anlamında da tanrılara hizmet ettiklerine
inanmaktadırlar.
Sumer
halkının kâinatın yaradılışı hakkındaki inanışlarını içeren masallardan biri
de, büyük tufanı temsil etmektedir. Gerek bu masallara, gerekse Uruk Tanrıçası
İnanna ile Uruk’un mitolojik hükümdarlarından üçüncüsü olan Dumuzi’nin aşk
maceralarına, ölüler âlemine olan seyahatlerine dair hikayelere baktığımızda
halkın endişe duyduğu yaradılış, ezeli âlem ve ölüm korkusu dikkati
çekmektedir.
Bu
masallar birbirlerine benzemekte ve çoğunlukla da insanlık âleminin kaderi ile
ilgilidir. Sumer halkının inancına göre ölüm olmasaydı insanlar ilahlara
benzeyebilirdi. İlahlar ölmemekle insanlardan farklılaşıyordu. Aslında ilahları
yaratan fikir, ölüm korkusu olmuştur. İnsanların ölümden kurtulmak için
giriştikleri tüm çabalar başarısız olmuştu. Bu hikâyelerden bir örnekte, tanrı
Enki’nin himaye ettiği kahraman Adapa’nın denizde balık tutarken kayığını
alabora eden güney rüzgârına öfkelenerek kanatlarını kırdığı için, cezalandırmak
üzere göklerin tanrısı An’ın huzuruna götürüldüğüne dair olan hikâyedir. Hikâyede
anlatıldığına göre An cüretkâr Adapa’ yı öldürmek istiyor fakat Dumuzi ve
Ningişzida’nın şefaatleriyle merhamete geliyor; Adapa’ya ebedi hayat veren
ekmekle sudan veriyor. Bu suretle onu ebedileştirmek istiyor. Fakat daha önce
hamisi olan Enki’nin bir şey yememesi yolundaki ikazını hatırlayan Adapa,
içeriğini bilmediği bu ekmekle suyu yemekten çekiniyor, bu sebeple de hem
kendisi, hem de bütün insan nesli ebedi hayattan mahrum kalıyor.
İnsanlığın
ebedi hayata sahip olamayacağı gerçeği Uruk kahramanı Gilgameş’ in hazin
macerası ile bir kere daha gözler önüne serilmiştir. Birçok canavar yaratıkları
yenen, Elam’ın korkunç hükümdarı Humbaba’yı doğu dağlarında yenen, müthiş gök
boğasını parçalayan kahraman Gilgameş ölümsüzlük bitkisini elde ettikten
sonra, kendi hatası yüzünden ölümden kurtulmak ilacını yılana kaptırmış, bütün
kahramanlıklarına rağmen, sevgili ve sadık arkadaşı Enkidu gibi ölüm acısını
çekmiştir.
Post a Comment