Lykurgos ve Sparta’da Ütopik Yaşam
Lykurgos ve Sparta’da Ütopik Yaşam / (Fethi Demir)
Bir adam düşünün; ağabeyi Polydektes ölünce istemeden kral oluyor. Daha sonra yengesi (ölen ağabeyinin eşi) ‘nin hamile olduğunu öğrenince; doğacak çocuk erkek olursa, krallığı ona bırakacağını ilan ediyor ve o günden sonra krallığı naip olarak yönetiyor. Erkek yeğeni doğunca, taht oyunlarından da kaçınmak üzere, bayram ederek kaçarcasına tahtı bırakıyor, toplam 8 ay Krallık yapmış oluyor. Peki sonra? Ülke ülke gezip, ülkelerin yönetim sistemlerini inceliyor. Bir müddet sonra “sana ihtiyacımız var, gelip yönetime geçmelisin” çağrısı üzerine, ülkesine dönüyor ve krallığı devralıyor. Öğrendiklerini uygulamaya başlıyor. İnsanların gelecek kaygısı olmadan eşit ve mutlu oldukları bir düzen kurmaya, böyle bir toplum yaratmaya çalışıyor. Ortaya koyduğu sistemden “Lykurgos Yasaları” oluşuyor ve bu bilgi günümüze kadar ulaşıyor. Bu yasalarla, ülkesi Sparta 500 yıl kadar daha yönetiliyor.
Evet,
bu adamın adı Lykurgos(Likurgas), ülkesi
SPARTA ve yıl M.Ö. 800 civarı. Ülkedeki toplumsal düzende yaptıkları ancak
Ütopya olarak açıklanabilir. Fakat fikirler uygulamaya geçtiği, gerçek ve
pratik hayatta karşılık bulduğu için, Ütopya
kavramının içerisinde düşünülebilir mi emin değilim doğrusu. Kurduğu sisteme;
“Tarihin ilk Sosyalist devleti”
nitelemesini yapanlar da vardır. Lykurgos, kafasındaki tüm sistemi uygulamaya
koyup, bunların kural ve yasa haline geldiğini gördükten sonra ne yapıyor?
“Artık bana ihtiyaç kalmadı” diyerek, ölüm orucu yöntemiyle yaşamına son
veriyor.
Lykurgos
krallığı bıraktıktan sonraki gezilerine Girit’ten
başlıyor. Orada yönetim biçimlerini inceliyor, ünlü kişilerle görüşüyor. Kimi
yasaları beğeniyor ve Sparta’ya dönüşünde onları uygulamayı aklına koyuyor.
Girit’te bilgeliği ve politika sanatındaki üstünlüğü ile tanınmış Thales ile dost oluyor. Onun Sparta’ya
gitmesini sağlıyor. Böylece Thales Sparta’lıları yetiştirmekte Lykurgos’un bir
çeşit öncüsü oluyor.
Girit'ten
küçük Asya'ya (Anadolu) geçiyor. Niyeti
azla yetinen Giritlilerin sade yaşayışlarıyla İonia’nın süs ve gösteriş
düşkünlüğünü karşılaştırmak... Homeros'un
destanlarıyla da ilkin orada karşılaşıyor. Bu destanları, bölük pörçük bilen Hellen
hemşerileri için, memleketine götürmek üzere yazıp bir araya getiriyor. Spartalı
Hipparkhosoğlu Aristokrates'e göre Lykurgos; Anadolu'dan Mısır'a, oradan Libya
'ya, İberya 'ya ve son olarak da Hindistan'a gitmiştir.
Yurdundan
gelen “geri dön” çağrıları karşı konulamaz hale gelince geri dönüyor. Herkesin
kendisine iyi gözle baktığını görünce, hemen düzeni toptan değiştirecek bir
anayasa hazırlama işine girişiyor, yepyeni bir rejim kurma gereğine inanmaktaydı.
Delphi tapınağına gidip Tanrıya
kurban sunarak işe başlıyor.
Lykurgos'un
getirdiği birçok yenilik arasında ilk ve en önemli olanı Senato kurumudur. Halk ve Krallar arasına konumlanan 28 kişilik
Senato, bir çeşit denge unsuru olarak yönetimi dengeliyor, güven, düzen ve
süreklilik sağlıyordu. Bu da yeterli bulunmayarak Ephoros(Gözcü, bekçi)’lar kurumu oluşturuldu. Ephoros’luk günlük
deyimle ‘Bakanlık’ anlamındadır. Senato tarafından 1 yıllık süreyle seçilirlerdi
ve (örneğin kralı tutuklayabilecek kadar) geniş yetkilerle donatılmışlardı.
Lykurgos’un
giriştiği ikinci ve en cüretli reform, toprakların
yeniden paylaştırılmasıdır. Herkes geçim bakımından eşit olacak, kimsenin
erdemden başka üstünlüğü olmayacaktı. Ülke topraklarını binlerce parçaya böldü
ve erkek başına yılda yetmiş ve kadın başına da on iki medimnosluk(52,41 litre)
arpa, buğday ve sebze sağlayacak şekilde dağıttı.
Daha
sonra taşınır malları da paylaştırmaya çalıştığında, kimsenin elindekini
doğrudan doğruya vermeye katlanmadığını görünce, dolambaçlı bir yola saptı. Önce altın ve gümüş parayı ortadan kaldırdı,
onların yerine yalnız demir parayı kullanıma soktu. Üstelik bu demir
paranın değeri az, ağırlığı çok ve kapladığı yer büyüktü. Öyle ki; bin
drahmilik bir parayı taşımak için bir öküz arabası, evde saklamak için de koca
bir oda gerekmekteydi. Yararsız ve
gereksiz sanatları yasak etti. Zaten etmese de birçoğu kendiliğinden
ortadan kalkacaktı, çünkü kullanılan para, sanat eşyası alım satımını olanaksız
kılıyordu. Paranın bu güçsüzlüğü, her tür dış
ticareti ve lüks tüketimi de engelliyordu. Böylece altın, gümüş, mücevher
gibi süsü yaratan kaynaklar kuruyunca, süsün kendisi de yavaş yavaş ortadan
kalktı.
Lüks
ve zenginlik düşkünlüğünü büsbütün söküp atmak amacıyla Lykurgos; üçüncü ve en
güzel reformunu, ortak sofralarda yemek
kuralıyla yerine getirdi. Yurttaşların bir araya gelerek -yasanın öngördüğü
şekilde- aynı ekmek ve aynı yemeği yemeleri zorunda idiler. Artık evlerinde
gösterişli sofralar önünde rahat döşeklere uzanıp yemek yemek yasaktı. Yemeklerin
ortak yenmesi ile sadeliğe varılmak
istenmiş ve zenginlik yoksullaştırılmıştır.
Ortak
yemekler yaklaşık 15 kişilik sofralarda yenirdi. Çocuklar da bu sofrada yer alıyorlardı. Onlar için bir tokgözlülük
okulu oluyordu bu yemekler. Burada devletin yönetimi ile ilgili konuşmaları
dinliyor ve özgür düşünceli birer insan olarak yetişiyorlardı. Sofraya ilk
gelenlere, sofranın en yaşlısı kapıyı gösterir ve şöyle derdi; 'burada söylenenler şuradan dışarı çıkmaz'
.
Lykurgos yasalarının hiçbirini
yazıya döktürmedi.
İnanıyordu ki mutluluk ve erdemin uygulanması ve yerleşmesi için, halkın bu
yönde eğitilip, bunların gelenek ve
törelere işlemesine bağlıdır. Yasa yaparak ve zor kullanarak elde edilen
sonuç, bundan daha sağlam olamaz. Yasaları onun ölümünden sonra yazılı hale
getirildi. Bir başka buyruğu ise lüksü
yasaklıyor ve evlerin tavanının yapılmasında baltadan, kapıların
yapılmasında da testereden başka hiçbir aracın kullanılmamasını yasaklıyordu.
Lykurgos,
kendilerini savaşmaya değil de, savunmaya
alıştırmak için, aynı düşmanla da birkaç kez savaşmayı da men etmiştir.
Gençlerin eğitimi ve
evlenmesi
konusuna da çok önem veriyordu. Onun emriyle, genç kızlar koşu, disk ve ok atma
idmanları yapıyorlardı. İstiyor ki erkeğin tohumu, sağlam bedenlerde
filizlensin ve kadınlar doğum sancılarına katlanacak kadar güçlü olsunlar. Genç
kızların eve kapanmayıp, delikanlılar gibi geçit törenlerine çıplak olarak katılmaya ve bazı dini
törenlerde erkeklerin gözü önünde dans edip türkü söylemeye alıştırıyordu.
Krallar ve senatörlerle birlikte bütün halk bu gösterilerde bir araya
geliyordu. Kızların çıplaklığı hiç de
edebe aykırı olmuyordu, aksine onları sadeliğe alıştırıyordu. Soylu bir
dişilik gururu duyuruyordu onlara.
Bu
törenlerdeki çıplaklık ve genç kızların delikanlılar önünde güreşmeleri, evlenmeye kışkırtmanın da bir yoluydu.
Lykurgos
ayrıca bekârlığa kötü gözle bakılmasını da sağlamıştı. Bu nedenle bir delikanlının,
ünlü komutan Derklyyidas'a yer vermeyip ona şöyle dediği aktarılır; "bir gün bana yerini verecek oğlun yok senin”.
Evlenenler bir arada değil, ayrı yaşıyor ve kaçamak buluşuyorlardı. Bu buluşma
zorluğu onları aşırılığa düşmekten korur, bedenleri yaratıcılığını yitirmez,
sevgileri her gün yenileşirdi. Karı-koca arasındaki kıskançlığı gereksiz saymış
ve bunu köreltmek için erkeklerin ortak
çocukları olmasına izin vermiştir. Kocasından izin almak kaydıyla, bir
erkek evli bir kadınla birlikte olup, çocuk sahibi olabiliyordu. Lykurgos’a göre çocuklar babalarının değil,
yurdun çocuklarıydılar.
Çocuklar ailelerinden alınarak,
Leskhe
denilen yaşlıların bulunduğu yere götürülürdü. Burada gürbüz bulunan çocuklar
büyütülmek üzere ayrılır, bozuk
yaradılışlı olanlar ise Apothetas'a denilen uçuruma gönderilirdi. Doğuştan
çürük ve cılız olan çocukların yaşamaması hem kendileri hem de devlet için daha
hayırlı görülürdü.
Çocuklar
kümelere ayrılıp ortak yaşamaya ve yemeye, birlikte çalışıp eğlenmeye
alıştırılıyordu. Kümedeki çocuklar, bazı bahçelere
gizlice girip hırsızlık yapmaları için yönlendiriliyordu. Böylelikle hem
mal mülk sahibinin bu tarz baskınlara hazırlıklı olması, hem de yakalanan
hırsız çocukların da cezalandırılarak, daha dikkatli ve uyanık olmaları planlanıyordu.
Az yiyen gençlerin yiyecek kıtlığına çare bulmak için gözü pek ve kurnaz olmak
zorunda kalmaları sağlanıyordu. Ayrıca az yemenin, bedenin hafifleyerek rahatça
ve serbestçe boy atmasını sağladığı ve kadınların gebelikleri sırasında müshil
almalarıyla, çocuklarının ufak tefek ama güzel ve ince yapılı olduklarına inanılıyordu.
Belirli bir
yaşa gelen genç, kendisine ileri yaştan bir “seven” bulurdu. Bunlar gençleri daha
yakından gözler, yetişmelerine katkıda bulunurlardı. Küme içerisine yapılan
sohbetlerle gençler, çeşitli yollarla, erkenden güzel davranışları
değerlendirmeye ve toplum hayatıyla ilgilenmeye alışırlardı. Çocukların ödül
veya cezalarında; “seven”leri de etkilenir, hatta bazı hatalarda “seven”
cezalandırılırdı. Genç kız ve erkek hemcinsler arası ilişkilere iyi gözle bakılır,
sevgililerin birbirlerinin daha iyi yetişmesine katkısını olacağı düşünülürdü.
Çocukların az ve öz konuşmaları, ustaca karşılık verebilmeleri için, uzun uzun
susmayı öğrenmeleri gerekiyordu.
Öğretimde
şiire ve ezgiye önem verilir, yiğitleri övücü, kamçılayıcı ezgiler söylenirdi.
Bayramlarda üç yaştan üç ayrı koro kurulur (yaşlılar, orta yaşlılar, çocuklar),
yiğitliğe dair müzik yapılırdı.
Savaş törenlerinde, gençlerin bağlı
oldukları sıkı kurallar gevşetilirdi. Saçlarını özenle taramalarına,
silahlarını ve zırhlarını süslemelerine engel olunmazdı. Hatta Sparta’lılar
için savaş, sıkı hazırlıklardan sonra bir rahatlama olurdu. Düşmanı
yendiklerinde, sadece bozgunu keskinleştirecek kadar peşine düşer, sonra geri
çekilirlerdi. Çünkü savaştan vazgeçenleri öldürmeyi mertlik saymazlardı.
Spartalılar’ın
eğitimi olgun yaşa kadar sürerdi. Kimse keyfince yaşamakta özgür değildi.
Şehir, yurttaşların devlet hizmetinde yasaların buyruğunca yaşadıkları bir ordu evi gibiydi.
Yurttaşların el işleriyle uğraşmaları yasaklanmıştı.
Kimse para biriktirmek için çalışmak gereğini de duymuyordu. Toprak işlerine
hilotlar (savaşta esir alınan köleler) çalışır ve vergi verirlerdi. Paranın
gücü olmayınca mahkemeler de ortadan kalkmıştı. Çünkü ne zenginlik ne de
yoksulluk kalmıştı artık şehirde. Savaş olmadığı zamanlarda, ülkede sadece
bayramlar, danslar, şölenler, avlar, toplantılar ve konuşmalarla vakit geçerdi.
Mezarlıklar şehir içlerine ve
tapınakların yanına yapılmaya başlandı. Böylelikle gençler ve tüm insanlar buna
alışarak, mezarlardan korkmak veya ölülerle ilgili çarpılmak gibi hurafelerin
yok olması sağlanmıştı. Yas tutma süresini 11 günle sınırlamıştı çünkü boş
durmanın hiçbir türlüsü hoş görülmüyordu.
İşte
bu yüzden, vatandaşların başka ülkelere seyahati
de yasaktı. Oralarda kötü eğitilmiş insanların törelerine özenir, yabancı
alışkanlıklar edinebilir ve kendi yurdundakinden başka türlü yönetim
biçimlerine kayabilirlerdi. Şehre sızan ve bir işe yararı olmayan yabancılar da sınır dışına çıkarılırdı.
Lykurgos "yurdunu bir bedene giren kötü hastalıklardan korur gibi,
dışarıdan gelebilecek kötü törelerin salgınından koruyordu".
Her
şey gayet düzgün görünmekle birlikte, eleştirel
yaklaşımlar da yok değildi. Örneğin Krypteia
(kryptein = saklanmak fiilinden) töresinin çok vahşi, çok yanlış olduğu
söyleniyordu. Delikanlıların bir kısmı zaman zaman bir hançer ve biraz
yiyecekle kırlara yollanıyordu. Gündüzleri dinlenip, geceleri yollara inip
yakalayabildikleri hilotları (esir
çiftçiler) öldürüyorlardı. Tarlalara da gidip en güçlülerini ve en
iyilerini öldürdükleri de çok oluyordu.
Kölelere
ortak sofralarda şarap içirilip, halka sarhoşluğun nasıl bir şey olduğunu
gösteriyorlardı. Türküler söyletip kaba
ve gülünç danslar yaptırıyorlardı onlara. Bir söylentiye göre de Spartalılar
bu türlü hoyratlıklara sonraları, özellikle depremden sonra düşmüşlerdir.
Hilotların komşu ülkeyle işbirliği yaparak, isyan edip memleketi çok ağır zarara soktukları, tehlike karşısında
bıraktıkları olaylardan sonra belki de. Krypteia gibi korkunç bir törenin, Lykurgos'tan
geleceği beklenemez, “o ki; başka yerde ruh büyüklüğü ve doğruluğuyla
tanınmıştır ve Tanrı bile ondan yana tanıklık etmektedir”.
Lykurgos
en önemli yasalarının töreleştiğini, kurduğu düzenin kendi kendisini koruyup
yürütecek kadar güçlendiğini gördükçe kıvanç ve övünç duyuyordu. Yurttaşlarını
bir araya toplayarak Delphoi tapınağına gideceğini, kendisi dönene kadar koydukları yasalara uymalarını ve hiçbir
değişiklik yapmamaları için yemin ettirdi. Tapınağa gittikten sonra kurban
kesti, dostlarını ve oğlunu kucakladıktan sonra, yurttaşlarının ettikleri yeminin yürürlükte kalması için ömrüne
kendi isteğiyle son verdi. Aç kalarak ölme
yolunu seçti.
Yazar
Plutarkhos 'a göre; ölürken bile ülkesine yararı dokunuyordu, çok büyük işler
başarmıştı. Yurttaşlarının kendi koyduğu kurallara sadık kalacağını biliyordu,
yanılmamıştı da; "Sparta, Lykurgos’un yasalarına uyarak, beş yüzyıl Yunanistan’ın en şanlı ülkesi
olarak yaşadı”. Lykurgos'tan sonra, Arkhidamos'un oğlu Agis'e kadar hüküm
sürmüş olan 14 kraldan hiçbiri bu yasaları değiştirmedi.
Plutarkhos
'a göre; bilgeler Platon, Diogenes, Zenon birçok konuda övülmeye değer yazılar, sözler bırakmışlardır. Oysa
Lykurgos ne yazı bıraktı ne de söz; o sadece benzeri yapılamaz bir devleti gerçekleştirdi.
Kuramsal olarak sözü edilen bilgenin var olamayacağını sananlara, baştanbaşa
bilgelik sevgisiyle yoğrulan şehrini gösterirdi.
Bir
söylentiye göre Girit’te ölen Lykurgos'un bedenini evlerinde konuk kaldığı kimseler
yakmış ve küllerini denize savurmuşlar. Bunu da kendisi istemiş sebebi de; bir gün
Spartalılar’ın, kemiklerini yurda getirip, döndü diye yemin bağlarını
çözmelerinden ve kurduğu düzeni değiştirmelerinden korkuyormuş.
Bir
kişi veya sistemi değerlendirirken, gerçeğe yakın olması bakımından içinde
bulunduğu zamanı ve ortamı mutlaka dikkate almak gerekir. Tüm iyi-kötü
doğru-yanlış yönleriyle bakıldığında; Lykurgos
halkının mutluluğu adına zamanının çok ilerisinde uygulamalar yapmıştır.
Bugünün
değerlerine göre hatalarını tespit etsek bile, kendinden 2.400 yıl sonra
yazılan (M.S. 1.500 civarı) Ütopya yazınlarına da bakmak gerekir. Felsefi veya
edebi dünyada dahi eşitliğe dayalı toplum kurgulaması yapılırken; benzer
hatalara düşülmüştür.
Antik çağın
bütün tarihçi ve filozofları, eserlerinde mutlaka Sparta’dan bahsetmişler,
Lykurgos Yasaları’nı “kaybedilmiş
güzellikler” olarak değerlendirmişlerdir. İnsanlığın siyasi ve felsefi
birikiminde, önemli bir kilometre taşı ve ilerici bir deneyim olan Lykurgos ve
oluşturduğu Sparta toplumu, daha fazla ilgi ve incelemeyi hak etmektedir.
Fethi Demir, 24 Nisan 2015 / http://www.felsefetasi.org/lykurgos-ve-spartada-utopik-yasam/
Kaynaklar:
-
LYKURGOS'UN HAYATI, Plutarkhos, Çevirenler: Sabahattin Eyüboğlu, Vedat Günyol,
İş bankası kültür yayınları
-
SPARTA’DA MÜKEMMEL TOPLUM (Likurgos Yasaları), Anonim-Derleme, Kaynak Yayınları
-
Çeşitli internet kaynakları
Post a Comment